Üzerinize afiyet tatildeyim! Deniz ayaklarınızın dibinde, dalgaların sesini duyarak yazı yazmak hoş duyguymuş. İnsan yeni romanı için masaya oturmuş önemli bir yazar gibi hissediyor kendini. İnsan egosu işte! Dalgaya kapılmaya teşne. Kendimi bu ruh haline fazla kaptırmadan konuya geleyim. Birkaç gündür Elif Şafak'ın pembe kapaklı Aşk'ını okuyorum. Biliyorsunuz, bu romanın gri kapaklısı da var. "Erkekler pembe kapaklı kitabı almıyor," diye gri kapaklısı çıkarıldı. Kabul edelim, başarılı bir pazarlama faaliyetiydi. Ancak aşk gibi devrimci bir durumun, mevcut statükocu 'erkeklik hali'nin en düzeysiz biçimiyle sunulması şık olmadı. Bir yandan insanları aşkın tüm hallerinde bir yolculuğa çağıracaksınız, diğer yandan egemen erkeklik ideolojisinin 'pembe zaafı'ını yeniden üreteceksiniz. Soruyorum size, pembe kapaklı kitap taşıdığında erkekliğine zül geleceğini düşünen adam aşk kitabını okusa ne olur, âşık olsa ne olur?
ACIKLI İKTİDAR
Bu ülkede 'erk'in, 'erkekliğin' ve her türlü iktidarın bir 'pembe hali' var galiba. Baksanıza, kitap kapağının pembe veya gri olmasına kadar indirgenen bir erkeklik savaşı yaşanıyor. Bu tartışma bu topraklarda erkek olmanın, iktidar olmanın ne zor bir iş olduğunu bir kez daha gösterdi bize. 'Erkekler ağlamaz'dan başlayıp, 'pembe renk erkeği bozar'a kadar uzanan verili söylem erkeğe öyle bir güç vehmediyor ki, taşıyabilirsen taşı. Sürekli güçlü olmak, iktidar olmak zorundasın. Sokakta da yatakta da. Ayağın taşa takılırsa madara oldun. Bu nasıl bir gerilim biliyor musunuz? Tambura teli gibi mübarek. Yarattığı anksiyete bünyeyi yedi şiddetinde deprem gibi sallar. Bulduğumuz çözüm ne? Erkeklik ajitasyonu, hamaset edebiyatı ve kahramanlık menkıbeleri! Yani mezarlıkta ıslık çalmak. Yani 'kofti'den bir erkeklik hali. Yani en hakiki durumda motoru benzin yemeyen araba durumu. Sevdiğim bir Çin atasözü var: "Esnemeyen ağaç kırılır," der. Oysa bu 'erkeklik hali'nden kurtulmanın yolu 'yüklerin' bir kısımını bırakmak. Deli gömleğini çıkarmak. 'Normallik miti'nden kurtulmak. Ancak görünen o ki tam tersi yaşanıyor. Erkeklik kutsanıyor. Gerilim artırılıyor. Sonuçta esneyemeyen 'erkek iktidarı' duruma göre bir pembeye 'kurban' oluyor. Alıngan oluyor, kırılgan oluyor. Her şeyden önemlisi komik oluyor.
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
İktidarın 'erkek hali' böyle de, devlet hali farklı mı? Al birini vur ötekine. Devletin duruşu da erkeğin duruşu kadar gerilim yüklü. Korku yüklü. Devlet iktidarı da erkek iktidarı kadar kırılgan, erkek iktidarı kadar komik. Erkek verili durumu korumak isterken ne kadar bireysel anksiyete yaşıyorsa, devlet de verili durumu korumak isterken toplumsal anksiyeteye neden oluyor. Ülkede verili iktidar durumunu sarsacak Kürt açılımı, Ermeni gibi konular tartışılırken yaşanan ruh haline baksanıza. Türk erkeğinin pembe karşısındaki haline benziyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Osman Paksüt, 30 Ağustos törenlerine üzerinde Atatürk'ün resmi bulunan kravatla katılmış. Paksüt'ün Atatürk'lü kravat takmasıyla pembe kapaklı roman okumayan erkek 'ruh ikizi' değil mi? Törenler sırasında bir genç kız Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un yanına ağlayarak gelmiş ve "Türkiye bölünmesin komutanım," demiş. Başbuğ da, "Türkiye'yi bölmeye kimsenin gücü yetmez," yanıtını vermiş. Bunlar size komik gelmiyor mu? Ortaokul müsameresi tadında değil mi? Diğer yandan bakıyorsunuz, 30 Ağustos törenleri gövde gösterisine dönüşmüş. Binlerce asker. Sloganı "Güçlü ordu, güçlü Türkiye!" Yani racon kesme. Yani hava atma. Yani bir 'erkeklik' gösterisi. İlk ihtiyacımız gerçekten güçlü ordu mu, yoksa demokratik güçlü bir ülke mi? Gayri safi milli hasılanız Yunanistan'ın bile gerisindeyse, ülke olarak yarattığınız katma değer yerlerde sürünüyorsa, eğitim sisteminiz Afrika ülkeleri düzeyinde, ise ordunuzun gücü ne anlama gelir? Erkeğin şişinmesi övünmesiyle, devletin militarizminin güçlenmesi arasında bir benzerlik yok mu? Bu ülkede erkeğin iktidar hali gibi devletin iktidar hali sürekli kutsanıyor. Şişirilmiş erkeklik hali mi, şişirilmiş devlet iktidarları yaratıyor, yoksa kutsanmış devlet anlayışı mı erkeklerin mevcut iktidar halini besliyor? Güvensiz ve zayıf erkeklik hali mi güvensiz 'erk'ler yaratıyor yoksa tersi mi? Bilmiyorum. Ama bir kez daha hatırlatayım: "Esnemeyen ağaç kırılır."