20. yüzyılın başlarında İstanbul Balıkhanesi müdürlüğü yapan ve ardında Türkiye'de Balık ve Balıkçılık başlıklı nefis bir kitap bırakan Karekin Deveciyan ise palamut ve toriğin akrabalığına açıklık getiriyor. "Bazı doğabilimciler palamudun, toriğin, sırtı çizgili toriğin, torik veya karnı çizgili ton denen balığın, her birinin ayrı bir tür olduğunu iddia ederler. Ancak bunlar bildiğimiz palamuttan başka bir şey değildir. Palamut, torik, sivri, altıparmak ve pişotanın hepsi aynı tür balıklardır ve isimleri büyüdükçe değişir." Ardından palamudun Marmara'daki yolculuğunu anlatıyor Deveciyan: "Her boydan torikler Hıdırellez günü Karadeniz'e geçerler. Palamut ise bir ay önce geçer. Bu balıklar kısmen Marmara Denizi'nde, kısmen Karadeniz'e geçerlerken Boğaziçi'nde yumurtlarlar. Temmuzun sonuna doğru, sardalye kadar boyu olan bazı küçük yavrular görülür. 15 Ağustos'a kadar boyları iri bir kolyoz kadar olur, bunlara çingene palamudu denir. 15 Eylül'de bu balıklar normal bir palamudun boyuna erişir ve Boğaziçi'nden düzgün olarak geçmeye başlarlar."