Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Mikrodalga çıktı sofra düzeni bozuldu

Günümüzde artık aileler çok nadir birlikte yemek yiyor. Evlerde yemek az piştiği gibi aile üyeleri de ayrı ayrı sofraya oturuyor. Ne yazık ki bunun nedeni de mikrodalga fırın

Mutfak teknolojisine düşkün olmama, ne zaman ülke dışına çıksam, mağazaların mutfak malzemesi reyonlarında saatlerimi geçirmeme rağmen, mikrodalga fırına bir türlü ısınamadım. Hiç işlevsel bulmam onu. Örneğin mis gibi bir kuzu budunu onunla nar gibi kızartmak olanaksız. Mikrodalga fırına bu yüzden sıcak bakmadığımı sanıyordum. Geçenlerde bir yazı okurken, neden yüksek teknoloji ürünü bu fırınlara antipati duyduğumu fark ettim:
"Günümüzde aile bireyleri birlikte çok ender yemek yiyor. Sofra düzeni tarihe karıştı. Yemek arada bir pişiyor, dört kişilik bir aile değişik zamanlarda ayrı ayrı sofraya oturuyorlar. Bu da mikrodalga fırın sayesinde mümkün oluyor. Anne 12.00'de, çocuklardan biri, 13.30'da, öteki 15.00'te de yiyor. Her seferinde mikrodalga fırın birkaç dakikada yemeği ısıtıyor. Baba işten gelince akşam yemeğini bekleyemeden atıyor derin dondurucudan çıkardığı yemeğini mikrodalga fırına, oturup yiyor" deniyordu yazıda.

FAST-FOOD'UN SİMGESİ
Evet, mikrodalga ile geleneksel fırının sonucunu almak mümkün değil, ama onun birkaç saniye içinde yapabildiğini gazlı ya da elektrikli fırınlar yapamıyor. Mikrodalgaya olan bilinçaltıma işlemiş antipatimin sebebi bu: Onu evde, sofra keyfini yok eden fast-food'un simgesi olarak görüyor ve bu 'çağdaşlığa' karşı direniyorum. Ne var ki mikrodalga olsa da olmasa da gerçekler değişmiyor. Aynı yazıda, Batı toplumlarında aile içindeki tek yoğun iletişim ortamının, birlikte oturulan pazar sabahı kahvaltısı olduğu belirtiliyor.

Yabancı dergideki yazıda bir başka ayrıntıya da değiniliyor, aile sofrasının gastronomik karşılığı olan, ucuz semt lokantalarının da büyük ölçüde yok olduğu anlatılıyor. Okuduklarım, kendi çevremde bir kıyaslama yapmaya götürdü beni. Oturduğum semtte, gerçekten vasat bir fiyata ev mutfağı kalitesinde kuzu kapama ya da özenle pişirilmiş bir hünkar beğendi yenebilecek kaç yer var diye düşündüm. İkiden fazla örnek bulamadım. Ama daha Yeşilköy'den Türkiye'ye girer girmez iki kilometrelik yol boyunca hamburger zincirlerinin karşılıklı birçok şubesiyle karşılaşıyorsunuz. Türk yemeklerini yemek için bir süre sonra sadece beş yıldızlı otellerin Türk restoranlarına gitmemiz gerekecek ve tabii ucuz semt restoranlarında ödenen paranın yaklaşık on katını göze almak zorunda kalacağız. Günümüz restorancıları için en önemli unsur, pazarlama ilkeleri, reklam bütçeleri, halkla ilişkiler ve hepsinin ötesinde de lokalin konumu. Fast-food zincirlerinin başarısı, insanın içeri girip de cebindeki parayı hiç acımadan çıkarıp vereceği türde mekanları seçmelerinde.

Dolayısıyla, hızlı mutfak firmaları aslında yiyecek içecek alanından çok, gayrımenkul sektöründe etkin kuruluşlar. Bir hamburger yemek için şehir dışına arabayla gitmeyi kim göze alır? Daha şimdiden "nerede"nin yanıtı "ne" sorusunun cevabından daha önemli. Yenecek şeyin tadı ise ikinci planda kalıyor. Menünün en önemli spesiyalitesi ise otopark. Semt manavlarının geleceği de tehlikede. Onların müşterileri de ya hazır çorbalarla hazır yemeklere ya da kebapçılara, fast-food lokallerine kaymakta. Uzmanlar, on yıl içinde hazır yiyeceklere olan talebin yüzde 60, basit temel gıdalara olan talebinse sadece yüzde 15 artacağını söylemekteler.

TENCERE TAVA KALMADI
Aile birlikte yemek yiyen toplumsal birim olmaktan çıkıp, büyük kentlerde yalnız yaşayanların sayısı arttıkça, önceden pişirip, yeneceği zaman mikrodalga fırında ısıtmak bile değmiyor. Batı'da single (bekar) ve SWOK (Single with one Kid - Tek çocuklu bekar) evlerinde çoktan tencere tava rafa kaldırılmış. "Tek kişi için yemek pişirmek tatsız bir iş", cümlesi adeta özdeyiş haline gelmiş durumda. Kuşkusuz ekonomik de değil. Evde yemek pişirmeye, ancak birkaç kişi yiyecek olursa değiyor. Mutfak alet edevatı, yiyecek malzemeleri, harcanan zaman ve enerji, tek kişi için pişirilen yemeği ekonomik olmaktan çıkarıyor. Mini aile birimlerinin de bölünmesinden yiyecek içecek sektörü yararlanıyor.

Büyük bir gıda firması bir araştırma yapmış ve yemek pişirmenin, "gündelik görev olmaktan çıkıp, zaman zaman başvurulan bir iş haline geldiğini" saptamış. Artık boş zamanlarda da sebze ayıklamaya, patates soymaya ve salata yıkamaya yer yok. Bu alanda da gündelik çalışma düzenindeki gibi rantabilite kuralları çalışıyor. İş sonrası boş zamanlar ve hafta sonları dakikası dakikasına planlanıyor. İlke, olabildiğince kısa süre içinde olabildiğince çok etkinlik. Bu durumda sinemadan sonra acele hamburgerciye koşuluyor, alışveriş sırasında ayak üstü bir lahmacun atıştırılıyor. Günümüzde insanlar bir koltuğa tek bir karpuz sıkıştırmakla yetinmiyor. Yemek de bundan payını alıyor. Sadece yemek yeme yeterli değil. Hamburger atıştırırken etrafı seyretmek, çorbayı kaşıklarken gazete okumak, sosisi ısırırken televizyon izlemek gerek. Televizyon çoktan oturma odasının odak noktası konumundaki yemek masasını bir yana itmiş durumda.

Bir beslenme psikologu, "Bir şeyler yerken beslenme konusunda okudukları yüzünden yediklerinin çeşitli risklerini aklına getirmeden duramıyor insan. Dolayısıyla şöyle canı istediği gibi kimse bir şey yiyemiyor." Oysa yemekteki tek evrensel zararlı madde korku ve şüphe. Ancak kendini ideal kilo hesapları, moda akımlar ve gıda skandalları haberlerinden gerçekten arındırabilen kişi yemekle mutlu olabiliyor. O halde herkesin sağlıklı ve keyifli bir yemek için bir araya geldiği aile sofrasına geri mi dönelim? Bu da pek mümkün değil. Çünkü sofra da genellikle bir mutluluk odağı değil. Bir psikolog arkadaşım, "Sofradaki kadar hiçbir yerde çocuklara müdahale edilmiyor" diyordu. "Şunu yapma, dik otur, ben konuşurken sözümü kesme..."

Evde yemek yeme de aşkla nefret gibi iç içe. İnsan buna özlem duyuyor. Ama bir kez sofrada bir araya gelindiğinde, örneğin babası ayaklarını uzatıp oturduğu için kendi ayaklarını koyacak bir yer bulamayan ama sesini de çıkaramayan çocuk, bir an evvel sofradan kalkmak için can atıyor. Sizce bu anlatılanlar abartılı mı? Henüz sizin evinizde durum böyle değil mi? Sevinin o halde. Çünkü bu anlattığım yemek alışkanlıkları, hemen her alanda imrendiğimiz Batılı dostlarımızda epeydir yaygın. Bizim yaşamımıza tümüyle egemen olması da an meselesi. Hepimize afiyet olsun!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA