Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Komet'in vardan yok ettikleri

Görsel sanatların yaşayan en büyük ustalarından Komet'i tanımlamak zor. Özünde bir ressam olmakla birlikte Komet daha önce kendisi hakkında yazdığım uzun bir yazıda belirttiğim gibi aynı zamanda farklı sanatsal ifade biçimleri arasındaki sınırları kaldıran, kavram sanatıyla doğrudan ilişkiler kuran bir yaratıcı. Fakat özellikle bu türdeki verimleri ve genel olarak gündelik hayat karşısındaki tutumu, tavrı, tarzı göz önünde bulundurulduğunda bir Dadaist. Hayatın anlamsızlığını anlamlandıran, anlam katmanlarının içinde yer alan saçmayı göz önüne getiren, her şeyi kendisine göre yeniden kurgulayan ve biçimlendiren birisi Komet. Şu sıralar Beyoğlu'nda Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi'nde süren 'Yok' isimli sergisini gezince hemen aklıma bunlar geldi. Komet'in bu sergisi daha önce hazırladığı 'İdi-İdim-İdik' isimli çok büyük ve bana göre çok önemli bir serginin gergefine oturuyor. O sergide Komet, tıpkı bu sergide olduğu gibi kendi kişisel koleksiyonundan parçalar sergiliyor. Kişisel koleksiyon derken, yanlış anlaşılmasın, bizzat yaptığı ve kendisinde mahfuz bulunan resimlerden söz etmiyorum. Komet, kişisel dostlarının yakından bildiği gibi, daha ilk gençlik, belki çocukluk döneminden başlayarak dergilerden gazetelerden 'garibe' denebilecek haberleri, fotoğrafları kesip biriktirmiş. Bu bir kupür koleksiyonu. Buna son yıllarda televizyonda yayınlanan haberler eklenmiş. Onların da şaşırtıcı özellikler taşıyanlarını toplamış Komet ve şimdi 'Yok' isimli bu sergide işte o birikimden bazı parçaları bir araya getiriyor. Sergide Komet'in özgün bir şiiri yer alıyor. Bir de 'Yok Korosu'nun seslendirdiği bir parça var. Geriye kalan işlerin tamamı ya kupürlerin kendilerinden oluşmuş ya da bazı görsel malzemenin büyütülmesinden.

KENDİMİZE ŞAŞIRMAK
Böyle bakınca çok şaşırtıcı bir sergi bu. İnsan ilk bakışta 'amcasının oğlunu domuz diye vurdu' haberine, 'şehirde yaşayanlar mı köyde kalanlar mı mutludur' münazarasının ayrıntılı anlatımına, hepsi aynı örnek puantiye kumaştan elbise yaptırıp giymiş tamamı şişman kadınların görüntüsüne veya bunun Havai gömlekli çeşidine, bacaklarını aynı şekilde kırarak oturanlara gülüyor. Girişte insanı karşılayan kendisini dev aynasında gören zenginlerin resimlerine, hazırolda bekleyen subaya şaşırıyor. 'Dosya tarlası'nda selin ıslattığı dosyaları kurutan insan videosu karşısında hem gülüp hem öfkeleniyor. Fakat benzeri daha birçok parçayı izleyince oturup bütün bunların 'yok' kavramıyla ne ilgisi, ilişkisi olduğunu düşünmeye başlıyor. Komet'in sergisi çok açık biçimde bize anlam dediğimiz kavramı sorgulatıyor. Anlam bu sergide, toplumsal davranış kalıpları içindeki ifadesiyle veya biçimlenişiyle irdeleniyor. Alışılmış toplumsal davranışlar, iktidarla olan ilişkiler, ritüeller, seremoniler bize kendileri olarak gelmiyor hiçbir zaman. Biz onları yüklenmiş anlamların içinden kavrıyoruz. Bir yerde tekrarlanarak içi boşalmış, anlamını yitirmiş bir dizi etkinlik tüm o törenler falan. İktidar da öyle. Belli davranış kipleri, belli tutumlar bize kendisini iktidar olarak dayatıyor. Bazı bakışlar, duruşlar, pozlar, hatta ses tonları iktidarın o yapay ama etkili dünyası.

ANLAMIN YOK OLUŞU, VARLIĞIN BULUNUŞU
Komet bu sergide bir araya getirdiği parçalarla bir yandan anlamın anlamsızlığını sorguluyor, dolayısıyla bizim yok bir dünyada, yok olmuş anlamların içinde nasıl kısırlaştığımızı bize gösteriyor, bir yandan da hiçleştirmenin niteliğini sorguluyor. Bir şeyin yok olması hiçleşmesidir. Yok olmak varlıkla, varlıksallıkla ilgilidir. Bu tamam. Peki, özünde olmayan, eksik, gerçekliğini yitirmiş bir kavramın veya davranışın olmaması ne anlama geliyor? İşte sergi o basit yüzeyi kazınınca bize bu dehşet verici soruyu sorduruyor. Nedeni açık bu sorunun niçin bir dehşet sorusu olduğunun. İnsan kendisini varlıksal olarak anlamlar dünyası içinde temellendiriyor. Varlığımızın önemli bir bölümü kendimize ve varoluşumuza bir anlam aramak, bulmak ve yüklemekle geçiyor. O anlam dediğimiz şey şimdi birden bire Komet'in sergisinde karşılaştığımız türden tepkilerle boşluğa düşünce biz de anlamımızı boşluğa atılmış buluyoruz. Varlığa anlam vermek zaten zor bir iştir. Onun hiçleştirilmesi daha da çelişkili ve sarsıcıdır. Komet'in 'Yok' sergisinin adı o nedenle açıklayıcı: Her şeyin yok olduğu bir dünyadan ziyade anlamların yok olduğu bir dünyada yaşamaktır zor olan. Bu ilginç. Çünkü serginin bir bölümünde kesilmiş, budanacak derken yok edilmiş ağaçların görüntüleri ve hatta 'mezarları' yer alıyor. İnsanın doğayı yok edişine bir gönderme. Ama nedir doğayı yok etme? İnsanın kendisini ortadan kaldırmasıdır. Kendisini hiçleştirmesidir. Üstelik bunu güldürerek yapıyor Komet. Bergson'dan beri biliyoruz. Gülmek zihinseldir ve toplumsaldır. Düşüncenin olduğu yerde gülmek de mevcuttur ve bu toplumsal bir edimdir. Bir gereksinimdir diyelim. Çünkü komedi insansaldır. O bakımdan bu serginin içerdiği gülme/ce ögesi bir zihinselliğe dolayısıyla da bir toplumsallığa gönderiyor izleyeni ama yoklaştırıcı bir biçimde. Aslında trajik duygunun sergisi bu. Belki güldürüyor ama yoklaştırdıklarıyla, hiçleştirdikleriyle bizde o yitimin getirdiği trajik duygusunu oluşturuyor. Kendimizi Hedigger'in vurguladığı o 'tekin olmamak' (yani 'evde olmamak') duygusuyla baş başa buluyoruz. Ayağımızın altından yerin çekilişini izlediğimiz bir sergi bu. Komet'in 'Yok' sergisi bu nedenlerle sonuna kadar var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA