Kâzım Karabekir'in günlükleri yayımlandı. Nicedir bekleniyordu. İttihat ve Terakki'nin bir anlamda kurucularından, Kurtuluş Savaşı'nın çekirdek kadrosunda yer alan, Doğu Cephesi kumandanı (bildiğim kadarıyla bu sıfatı kendisine kendisi vermiştir ama daha sonra Meclis veya başka bir kurum tarafından onaylanmış mıdır, onu araştıramadım), Terakkiperver Cumhuriyetçi Fırkası kadrosundan, Atatürk'ün muhalifi Karabekir'in günlüklerini bir siyaset bilimci olarak ben de şiddetle merak ediyordum. İtiraf edeyim ki, iki büyük cilt halinde yayımlanan anılar bende bazı kuşkular, sorular uyandırdı. Beklediğimi bulamadım. Bu kısa yazıda onlara değinmek istiyorum. Bu günlüklerde kişisel olarak üç şeyi önemsiyordum. Birincisi ve en önemlisi, Kurtuluş Savaşı'nın hazırlanması ve o bağlamda Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkmasıdır. Yakın dönem tarihçileri arasında en çok önemsediklerim, Kemal Paşa'nın anlatımını reddeder ve onun İttihat ve Terakki kadrolarının desteğiyle (kimilerine göre 'görevlendirilerek') Anadolu'ya geçtiğini öne sürer. Oysa Karabekir Paşa'nın 21 Mayıs 1919'da "Mustafa Kemal'den ilk şifre: Neden Samsun'a çıkmış? Neden Samsun'da vakit geçiriyor? Memuriyeti kabul ettim, diyor. Neden daha evvel etmedi? Bu memuriyet nedir? Padişah ve Ferit Paşa'nın birer nefer gibi hizmet edeceğiz diye gazetelerde beyannameleri vardı. Kemal Paşa'yı mukavemet için mi gönderdiler? 'Fahri Yaver-i Padişahi' dediğine nazaran Padişah tarafından bir vazifedar mı idi?" şeklindeki hayret, kuşku ve soru dolu sözleri ya Karabekir'in o kadroda yer almadığını ya gelişmelerden (belki Erzurum'da bulunması nedeniyle) yeterince haberdar olmadığını ya da bu iddianın yanlışlığının bir göstergesi. Bilemem, tartışmamız gerekiyor ama bu açıklamanın o dönemi yeniden değerlendirmemizi gerektirecek derecede önemli olduğu kesin. Kaldı ki, Kasım 1918 sonrasında Karabekir'in günlüğünde sürekli olarak vurguladığı iki nokta var. Birincisi, Doğu'dan İstanbul'a alındığı için üzgündür. Nedeni, kurtuluşun Doğu'dan başlatılacağına inanmasıdır. Bunu Padişah'a da aktarmıştır. Bu not günlüklerde kayıtlı. İkincisi, sürekli bir biçimde kurtuluş düşüncesinin kendisinden doğduğunu vurgulamaktadır. Nitekim 29 Kasım 1918'de de İsmet (İnönü) kendisini ziyaret etmiştir. Çiftçi olalım demektedir. Karabekir'in cevabı açıktır: "Tek bile kalsam uğraşacağım dedim." Ayrıca İsmet'e "Anadolu'ya atlamanın kolayına bak," dediğini yazmaktadır. Daha ilginç olanı, 11 Nisan 1919 tarihli günlüktür: "M. Kemal Paşa'yı ziyaret ettim... Kemal Paşa hasta yatıyordu. Ameliyat yaptırmış. Anadolu'ya geçip fiili uğraşmaktan başka çare kalmadığını söyledim. Behemehal gelmelerini anlattım. Münakaşa ettik, neticede 'Bakalım, iyi olayım da ben de öyle zannediyorum,' dedi." 19 Mayıs'tan tam bir ay önce geçen bu konuşma nasıl bir 'görevlendirmenin' işareti olabilir? Dahası var. 12 Temmuz 1919'da Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal'e bir teklifte bulunur ve gerekçesi olarak da şunu söyler: "Bu suretle herkes sizin de sonuna kadar bizimle yürüyeceğiniz hakkında kıtaatta dahi emniyet hasıl olur." Demektir ki, Kemal Paşa pek öyle 'muvazzaf' falan değildir, hatta kendisine dönük kuşkular mevcuttur. Ama Kâzım Paşa kurtuluşu ilk kendisinin düşündüğünü hayatının sonuna kadar tekrarlayacak, Doğu cephesindeki başarıların zikredilmemesine, milli bayram olarak kutlanmamasına içerleyecektir. Hatıralarında Mustafa Kemal'e sürekli olarak savaşın niçin Doğu'dan başlatılmadığını sorduğunu yazacaktır. Görünen, iki paşanın bu konuda çelişkide oldukları ama Mustafa Kemal'in stratejik dehasının galip geldiğidir. Karabekir, sonuna kadar Şark'ta mahfuz kalacaktır.
MAHREMİYET EKSİKLİĞİ
İkinci merak ettiğim şey bu günlüklerde büyük ve önemli konularda Karabekir'in hatıralarında bahsettiği hususların sıcağı sıcağına nasıl zikredildiğiydi. Oysa günlüklerde hilafet, Terakkiperver Fırka, ihtilaflar konusunda, hatta Kemal Paşa'nın askerlikten istifasından sonra Karabekir tarafından devam ettirileceği belirtilen meşhur 'destek' konusunda hemen hiçbir özlü, açıklayıcı husus bulunmamaktadır. Hatta gene çok heyecanla aradığım bir başka nokta, Atatürk'ün ölümünden bir buçuk ay sonra İnönü'nün Karabekir'i çağırıp, 'menkupluğuna' son vererek ondan milletvekili olmasını istemesi, o arada taraflar arasında konuşulanlar hakkında da günlükte bir şey bulunmamaktadır. Üçüncüsü, bu günlüklerin yayımlanması her bakımdan iyi olmuştur, fakat bu kadar önemli bir askeri ve siyasi şahsiyetin defterlerinde insan daha ayrıntılı, daha mahrem, daha özlü şeyler bekliyor. Başta belirttiğim gibi, güçlü, mert, iradeli, kararlı, inançlı, başarılı bir asker olmasına karşın Kâzım Paşa, bu günlüklerin ortaya koyduğu gibi, sonunda bir askerdir. Siyasi görüşleri sınırlıdır. Belki Kurtuluş Savaşı bakımından da Kâzım Paşa'nın hakkı bir ölçüde yenmiştir ama onun da gelişmeleri önceden yeterince değerlendirmeyen bir bakış açısına sahip olduğu söylenebilir. Günlüklerde hava durumu, şu bu kadar siyaset ve düşünce yer alsaydı diyor insan. Malum lafı tersine çevirerek söyleyeyim: Tarih yazmak zor ama tarih yapmak da en az bir o kadar zor. Günlük yazmak galiba daha da zor.