Bugünlerde hangi tanıdık barmenle konuşsam, endişeli bakışlarını barındaki içki şişeleri üzerinde gezdirip, "İthal içkilerin girişi durduruldu. Sattığımız içkilerin yedekleri hızla tükeniyor. Tam havalar ısındı, herkes akşamları kendini dışarı atıp, gittiği yerlerde bir iki kadeh içmek istiyor, ne yapacağımızı bilemiyorum", diye yakınıyor. Aslında birkaç aydır bugünlere gelineceği belliydi. Yargıya intikal eden ithalatçı firmalarla maliye arasındaki bir sorun nedeniyle mesele halledilinceye kadar yeni parti yüksek alkollü içkilerin gümrüklerden çekilmesi durdurulmuştu. Hatta arabulucu olarak İngiltere Prensi Andrew'un ülkemizi ziyaret ettiği, onun hatırına bir kerelik belirli bir miktar içki girişine izin verildiği de söyleniyordu. Ancak o gün bugündür, kıyıda köşede kalmış stoklar da hızla eriyip gidiyor. Özellikle yabancı votkalarda sıkıntı son haddine ulaştı. Biz bu filmi yıllar önce bir kez daha görmüştük. 1970'lerde, "70 cent'e muhtaç olduğumuz" günlerde değil yabancı içkiler, milli içeceğimiz Türk kahvesini bile bulmak mümkün değildi. Çünkü bütün kahveler gibi Türk damak tadına uygun kahve türü "Rio No.3" de bir ithal ürünüydü ve ona harcanacak kadar bile dövizimiz yoktu. O günlerde İstanbul'un ünlü bir 5 yıldızlı otelinin yiyecek içecek müdürü bana dert yanmıştı. "Yabancı müşteriler Türk kahvesi ısmarlıyor, bizse utana sıkıla kahvemizin olmadığını, Türk çayı ikram edebileceğimizi söylemek zorunda kalıyoruz", demişti. Aynı yıllarda Avrupa medyasında da "Türkiye'nin milli meşrubatı, Türk kahvesi Türkiye'de bulunmuyor" başlıklı haberler çıktığını da hatırlarım. İşte 16. yüzyıldan beri bu toprakların bir numaralı içeceği Türk kahvesi o dönemde unutulmaya başladı, buna karşılık çay eşi görülmedik bir yükseliş sergiledi ve Türk kahvesini geride bıraktı. Yunanlıların bizim kahvemizi sahiplenip dünyaya "cafe Grek" diye dayatmaları işte o günlere dayanır. O yıllarda kahveye veda ettik içki ithalatı da yapılmıyordu. Ama tıpkı köşe başlarını tutmuş Amerikan sigarası karaborsacılarının her türlü sigarayı açıktan açığa sattıkları gibi, maliyenin sıkı takibi altındaki büyük oteller dışındaki bar ve restoranlarda da belli başlı yabancı içkileri pekala içebiliyordunuz.
KAÇAK İSKOÇ VİSKİLERİ
Kuşkusuz o günlerde ülkemize gelen turist sayısı bugünküyle kıyaslandığında devede kulak kalıyordu. Ayrıca kaçak olarak ülkeye sokulan içkiler de büyük ölçüde İskoç viskilerinden ibaretti. O günlerde turizmi doğru dürüst bilmediğimiz için, turistin çok değerli tatilinde, ülkesinde alıştığı her türlü konforu gittiği yerde de bulmak istediğini, tatilinin keyfini çıkarmak, canının çektiği içkiyi doyasıya içmek isteyeceğini hiç düşünmüyorduk. Sonra da böylesine sıcak güneşimiz, mavi ve ılık denizlerimiz, son derece etkileyici tarihi e s e r l e r i m i z varken, niçin ülkemize gelen turist sayısının artmadığına hayret ediyorduk. Aradan epey zaman geçti. Son yıllarda turizmi gerçekten öğrendik. Yabancıları etkileyen turistik tesislerimiz açıldı. Özellikle İstanbul'un yaz aylarında eğlence potansiyeli, Paris ve New York'la kıyaslanır oldu. Dev bar tezgahlarının arkasına dünya içkileri sıra sıra dizildi. İçki içmeyenlerin bile gözünü doyuran içki çeşit zenginliği, turistik yöreler ve büyük kentlerdeki barları gerçekten dünyanın belli başlı merkezlerindekilerle boy ölçüşebilecek görünüme getirdi.
MERKEZ BULGARİSTAN
Şimdiyse bu tezgahların ardındaki şişeler birer ikişer azalıyor. Yakında Türk içkileri dışında geriye pek bir şey kalmayacak gibi. Ancak kaçakçılık sektörünün bu arada fazla mesai yapmaya başladığı da gelen haberler arasında. 1970'lerde ülkemize kaçak sigara ve içki Bulgaristan'dan getirilirdi. Burası silah dahil, her türlü kaçakçılığın merkezi konumundaydı. Ancak Bulgaristan bugünlerde Avrupa Birliği'ne tam üye olarak kabul edilmeye hazırlanıyor. Artık karanlık işlerin burada üslenmesine izin verilmiyor. Kaçakçılık merkezinin ise Arnavutluk'a kaydığı söyleniyor. Hatta burada o çok güvenilir olarak görülen şişe ağızlarındaki bilyeli kapakların bile hakikisinden ayırt edilemeyecek kadar başarılı sahtelerinin yapıldığı anlatılıyor. İthal içki sıkıntısı bir süre daha devam ederse raflardaki şişelerin önce çok azaldığını, ardından yavaş yavaş çoğalmaya başladığını göreceğiz. Bu kez devletin yasal olarak vergisini, fonunu tahsil ettiği yasal içkiler olmayacak bunlar. Tezgahları dolduracağı tahmin edilen, devlete beş kuruşluk fayda sağlamayacak, buna karşılık yeni kara para zenginlerini ortaya çıkaracak, kaçakçılık çetelerinin ağızlarını sulandıran astronomik karlar vadeden kaçak içkiler olacak. Aslında ithalatçı firmalarla devlet arasındaki anlaşmazlık hangi boyutta olursa olsun, turizm sezonunun eşi görülmedik hareketlilik içinde yaşandığı bugünlerde yetkililerin bir biçimde meseleye çözüm getirebileceklerine inanıyorum. Çağdaş turizmciliğin en önemli göstergelerinden sayılan içki çeşitliliği mutlaka korunmak zorunda. Ağzına hiç içki koymayan muhafazakar yöneticilerin bile, bu yıl ülkemizi ziyaret etmesi beklenen 20 milyon turistin tatil mutluluğu açısından belli başlı markalarda içkilerin çok önemli bir yer tuttuğunu göz önünde bulundurması gerekiyor. Aksi takdirde bunun olumsuz etkileri, gelecek yıl istatistiklere yansıyacak azalan turist sayısı ve buna bağlı olarak turizm gelirlerindeki düşüş şeklinde karşımıza çıkacaktır.