Kahkahası yıllar yılı anılarımın koridorunda gezinir durur. 90'lı yılların başında, Dikili Barış Şenliği nedeniyle Midilli'ye gitmiştik. Yunanistan o yıllar, henüz Avrupa Birliği'ne üye olmamış, bu yüzden de her şey doğal güzelliğinde. Mesela rakılar, şişelerin albenili ambalajında değil de bakkallarda gaz bidonları içinde satılmakta. Sürahini götür, istediğin kadar rakı doldur. Zeytinyağı da öyle. Üç dört gün sonra şenlik bitti. Ayvalık üzerinden dönüyoruz. Gümrüğe geldik. Benim elimde bir çanta, içinde kitaplar. Şenlik boyunca rakıyla zeytinyağını öven Ali Taygun'un elinin birinde bir bidon rakı, ötekisinde bir bidon zeytinyağı... Memur, bir bana baktı, bir Ali Taygun'a. Ona bir şey söylemeden, bana "Çantanı aç!" dedi. Kitapları görünce yüzünü buruşturur gibi oldu. Ali Taygun kahkahayı patlattı: "Oğlum sana demedim mi, rakı ve zeytinyağından kimseye zarar gelmez diye... Yararlarını görüyorsun işte." Sanatçıydı, sevecendi, babacandı. Kültür adamı, düşünürdü. Bulunduğu ortamı neşesiyle aydınlatırdı. Hayatı düşlediği tiyatro gibi yaşadı. Barış sevdalısıydı. Ecel, kapısını çok erken çaldı. Ecelin kapısını erken çalanlardan biri de Zeki Ökten'di. "Şair," derdi, Papirüs'te, daha sonraları Çiçek Bar'da 'Yönetmenler Masası'nda otururken, sorardı, anlatılanı sessizce dinlerdi. Hayatı misali, sineması da dürüsttü. Yalındı, gerçekçiydi. Onun mütevazılığıydı. Şiirini yazdığım insanların hayatlarını aktardı sinemaya, ben onun anlattıklarını şiir olarak yazmaya çalıştım. 20 yıl olmuş; Zeki Ökten'in Ses filmini çekeli, benim o film üzerine yazdığım ve bir kitabıma ad olarak verdiğim Geçti mi Geçen Günler şiirimi yazalı... İkisi de adam gibi adamdılar. İkisini de bu şiirimle geçen günlerin anısına uğurluyorum, ışıklar içinde... Çıktın alnında güneşli bir gün izi nereye mi hapisliğinle el ele bir ses, aşınmış nice dostlukların sesi onurla inancın arasında yüz yüze Geçti mi geçen günler dünden habersiz tez gelmelere bağışlanır gelişin Savurmuş yüreğini bir deli rüzgâr ilk yürüyüşün, ne kadar tenha hayat sevgilin, pencerede uzak gölgesi aşkınla özlem arasında göz göze Geçti mi geçen günler kamu çaresiz kara sevdalara bağışlanır sevincin Kaç yıl karanlık odalar, kelepçeler sazın telinde hâlâ duruyor türkün sessizlik, kime ulaşır deme alevi geçmişle geleceğin arasında diz dize Geçti mi geçen günler neçe kimliksiz yaşananla yaşanmışa bağışlanır geleceğin