Bir önceki bayramda yani haziran sonunda Venedik Bienali'ne gitme fırsatı bulmuş ve az imrenmemiştik: Bienalin yer aldığı mekânlar bir yana, tüm Venedik obez bir sanat merkezine dönüşmüştü. İnsan hangi birine, hangi sırayla gideceğini şaşırıyordu.
Palazzo Grassi & Punta della Dogana'da Damien Hirst... Ca' Pesaro International Gallery of Modern Art'ta David Hockney... Casa dei Tre Oci'de David LaChapelle...
Abbazia di San Gregorio'da Jan Fabre... Glasstress'te geçen hafta selfie'mizi de yayımladığımız sevgili Ai Weiwei... Espace Louis Vuitton'da Pierre Huyghe... Museo Correr'de Shirin Neshat...
Palazzo Fortuny'de Kandinsky'den Zero'ya, Paul Klee'den Cobra'ya kimler kimler... Joseph Beuys, Joan Miro, Man Ray, Marina Abramovic, Anish Kapoor, kısaca 'herkesler'...
'ÇIN'LAYAN TÜRKİYE PAVYONU
Sayısız eşzamanlı serginin yanı sıra esas bienalin kendisi vardı. Atlamamamız gereken pavyonlar listeleniyordu. Ama bizim için bizimki öncelikliydi tabii: Türkiye Pavyonu'nda Cevdet Erek'in 'ÇIN'ı... Üç yıl önce 21 destekçinin katkısıyla Arsenale'de 20 yıl boyunca kullanabileceği bir mekân tahsis edilmişti Türkiye'ye. Koordinasyonunu İKSV'nin yürüttüğü o Türkiye Pavyonu'nda bu yıl Cevdet Erek'in ses ile mimariyi buluşturduğu işi yer alıyor işte: 'ÇIN'.
Görmeyene anlatması kolay değil ama sesli bir konstrüksiyon var karşımızda, "mimari müdahale" de deniyor: Tribün hissi veren sade bir ahşap iskele sistemi, demir, tel örgü, kumaş ağ... Beraberinde 35 kanal ses, hoparlörler, bilgisayar, ışık...
Venedik Bienali'nde sergilenen Cevdet Erek'in işi ÇIN.
'ÇIN'ın dört bir köşesinde dolaştıkça her hoparlörden farklı sesler geliyor kulağınıza. Tüm o sesler hem dev bir çınlama yaratıyor hem de birbirini manalı biçimde tamamlıyor.
"kulaklarını tıka / çınnn / kulak çınlaması / tedavisi yok / tarihle yüzleş / veya / maskelemeye devam..." diyor mesela... "savaş sahnesindeki davulcu / elinin bir anlık tereddütüyle dursun / savaş bitsin..." diyor.
'ÇIN'ı çok takdir ettim. Hele 'Hâlâ mı bunlar' dedirten el işi dersi, dikiş-nakış kursu bitirme ödevi havasındaki bol iplikli, yünlü, saçaklı, kumaşlı kermes ürünleri yanında dâhice geldi. Nevin Aladağ'ın video çalışması da başarılıydı. Sıralara oturmuş izleyicisi en bol işlerdendi.
En çok övgü toplayanlardan, Almanya Pavyonu'ndaki enstalasyon sonra... ABD Pavyonu'nda Mark Bradford'un ayrımcılığa kafa tutan işi... Yeni Zelanda Pavyonu'nda Lisa Reihana'nın kendini her yolu düşene muhakkak seyrettiren panoramik videosu...
Bir de eski ama eskimeyen dostla karşılaştık Venedik Bienali'nde: Zeki Müren'le!
Kader Attia'nın, sesin formu, manası ve Arap kültüründeki sosyal gücünü deştiği 'Narrative Vibrations' ('Hikâye kabilinden titreşimler' diyelim) başlıklı yerleştirmesinde, bir de baktık ki duvarda Zeki Müren'in 'Kahır Mektubu'. Hem de 'Özpınarın Pınarından'!
İYİ BİR KOMŞU MUSUN?
Velhasıl biraz haset içinde döndük Venedik'ten. Zira taşından-toprağından, kanalından-gondolundan sanat fışkırıyordu. Ama bunca kamyon yazısı boşuna mı yazılmış; 'Haset etme ne olur, çalış senin de olur!' Kültür sanat âlemi sıkı çalışmış belli ki, eylül ayı bizde de çok hareketli, bereketli.
Tatilden döndükten hemen bir hafta sonra, 11 Eylül akşamı Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki Ai Weiwei sergisi açılışıyla başlıyor heyecan. Sergi kadar müzenin MSA tarafından işletilecek yeni restoranı da merak konusu.
14-17 Eylül'de Contemporary İstanbul (CI) var. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda 12'nci defa gerçekleşecek çağdaş sanat fuarı toplam 74 galeri (42'si yabancı) ve yaklaşık 1500 eserle çıkacak karşımıza.
16 Eylül'de ise 15'inci İstanbul Bienali geliyor. 'İyi Bir Komşu' başlığıyla... İKSV tarafından düzenlenen bienal bu defa sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset küratörlüğünde hayata geçecek.
Olaylar, Meksikalı sanatçı Alejandro Almanza Pereda'nın betona batırılmış tablosuyla Pera Müzesi'nin koleksiyon sergilerine yaptığı müdahaleyle başladı. Bakalım ilerleyen günlerde bizi neler bekliyor?