Çanakkale Savaşı'nın 100. yılı ile kültür sanat, özellikle de müzik arasında bir bağ olabilir mi? Olur. Keşanlı Ali Destanı'nı, Yılanların Öcü'nü, Asiye Nasıl Kurtulur'u, Müjde Ar'lı ilk Aşk-ı Memnu'yu bilirsiniz. İşte onların da müziğini yapmış olan ünlü besteci ve müzikolog Yalçın Tura'nın babası, Çanakkale'de savaşmış. Hatta bir muharebe sonunda öldüğü zannedilerek morga kaldırılmış rahmetli Mustafa Niyazi Tura. Sonra bilinci kapalı ama hâlâ hayattayken bulunup kurtarılmış.
Onun adını taşıyan torun, yani Yalçın Tura'nın da oğlu Hasan Niyazi Tura, bugün önemli bir besteci, keman virtüözü ve şef. Bu yıl 43'üncüsü gerçekleşecek olan İstanbul Müzik Festivali'nin yani İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın (İKSV) beste siparişi vereceği kadar hem de...
Nitekim verilmiş sipariş. Daha önce 2007'de, sadece 25 yaşındayken Şehitler Oratoryosu'nu ortaya çıkaran Tura, bu defa Şehidin Türküsü'nü bestelemiş Çanakkale'nin 100. yılı anısına.
İşte yarın akşam, onun dünya prömiyeri yapılacak.
43. İstanbul Müzik Festivali'nin açılışında, Lütfi Kırdar'da.
Şef Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'yla beraber tenor Serkan Bodur ve piyanist Can Çakmur da sahnede olacak. Can Çakmur, sadece 18 yaşında olan ama bu zamana kadar dünya kadar ödül almayı da başaran genç bir yetenek. "Annaaaa" diye bağırıp "Aynen" diyerek anlaşan kalabalıklardan böyle istisnalar da çıkıyor işte...
MUHTEŞEM DÜZİNE
Bazı alanlarda tavsiye müessesesi işlemez! Müzik de onlardan. Konser dayatmak kimin ne haddine... Zaten de müziksever bakmıştır/bakacaktır programa, yapmıştır/yapacaktır seçimini.
Berlin Filarmoni'nin 12 Çellisti çekmiştir belki ilgisini, 'Muhteşem On İki (Die Welt) de denen bu efsane düzinenin pazartesi akşamki performansını merak ediyordur ya da Bach'ın, Schumann'ın, Astor Piazzola'nın eserlerinin arasında Türkiye prömiyeri yapılacak Mavi Kelebeklerin Marşı'nı duymak istiyordur. Çünkü Cemal Reşit Rey'in de öğrencisi olan ve 30 küsur yıldır Berlin'de yaşayan bestecisi Tayfun Erdem'in "Zaten iyi bir aşktan ve iyi bir müzikten daha fazla ne bekleyebiliriz ki" lafına vurulmuştur!
Belki Alliage Quintet & Jozsef Lendvay ile Paris nasıl dans ediyor diye Belle Epoque'a uzanacaktır. Ya da Fazıl Say'la Mozart Maratonu'na çıkacaktır.
Kim Kardashian'ı biliyordur ama Kim Kashkashian'ın viyolayla neler yaptığını da repertuvarına eklemek peşindedir.
Hakiki bir diva göresi gelmiştir ve hakkını mezzosoprano Magdalena Kozena'dan yana kullanacak, hem bir taşla iki kuş vurup başka bir enerjisi yüksek kadın olan şef Emmanuelle Haim'le ikisinin birlikteliğine şahitlik edecektir...
Bilemeyiz.
MANASTIR, PARK, BAHÇE...
Belki konserin niteliği, içeriği, performansı kadar, onu nerde dinlediğiniz, izlediğiniz de önemli. Mekân, konseri rezil de ediyor, vezir de.
Ev sahipliği yaptığı konserin değerine değer katan mekânlar var. Kimi akustiğiyle, kimi atmosferiyle, tarihi dokusuyla, düzenlemesiyle...
Aya İrini onlardan mesela; ekstra bir büyü, efsun, haz, huşu katar olaylara.
Fener-Balat'taki Bulgar Kilisesi Sveti Stefan (Demir kilise de deniyor) ilk defa 10 yıl önceki bir konser vesilesiyle gidip vurulduğum bir yapı. Her daim gitmekten zevk alınacak, göz kamaştıran bir yer.
Bu seneki programı tararken, baktım yine öyle özellikli yerlerde geçebilir haziran.
Aya İrini Müzesi (Sultanahmet) en klasiklerden. St. Antuan Kilisesi (Beyoğlu) ile Surp Vortvots Vorodman Kilisesi (Kumkapı) de bu yıl kullanılan mekânlardan.
Heybeliada Aya Triada Manastırı sonra. Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall. Beyoğlu'ndaki Hollanda Başkonsolosluğu Bahçesi, Yeniköy'deki Avusturya Kültür Ofisi, Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi Bahçesi... Kadıköy'deki Süreyya Operası ve bizim evin karşısındaki Selamiçeşme Özgürlük Parkı!
Bir gün mahalleye bir festival gelmesi ve bunun da İKSV'nin Müzik Festivali olması... Müthiş.