Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Yağmur suyu hasadı

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, geçende İlk Rasat adlı bir etkinlik düzenledi.
Konulardan biri de iklim değişikliğiydi. Dünyanın ısınması iklimleri değiştiriyor. Buna neden olan da biziz. Yeryüzünü devasa bir sera haline getirerek, dünyanın ısınmasına yol açan gazları atmosfere biz salıyoruz.
Bilimciler yıllardır bu konuya dikkat çekiyor. Bazen yüzlercesi bir araya gelerek bildiriler yayınlıyor. Ancak özellikle sağcı siyasetçileri ikna etmek mümkün olmuyor. Kimi uyarılara inanmadığından, kimi de patronların çıkarını korumak için, sera gazlarına karsı tedbirler alınmasını engelliyor. Isınma deyince akla tabii hemen su da geliyor. Nüfus artısı ve gelişen ekonomi, su tüketimini her yerde olduğu gibi Türkiye'de de artırıyor.
İTÜ hocalarından meteoroloji mühendisi Prof. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye'nin su kapasitesinin 112 milyar metreküp olduğunu... Bunun tamamını, Cumhuriyet'in 100'üncü yılı olan 2023'te kullanır hale geleceğimizi söylüyor. Sonra? Eger bu kafayla gidersek, sonrası su sıkıntısı...
Peki ne yapmalı? Prof. Kadıoğlu yağmur suyunu toplamamız gerektiğini söylemiş toplantıda... Ve ilginç bir tesadüf: Ben tam bu haberi okurken (çarşamba günü) dışarıda korkunç bir yağmur vardı. Sular sel olmuş, bizim binanın önünden Besiktaş'a doğru akıyordu.
'Yağmur suyu hasadı' da denilen bu toplama faaliyetinin bazı yerlerde engellendiğini biliyor musunuz? Mesela ABD'nin Colorado eyaletlerinde yasak! Gerekçe: Yağmurun yeraltı sularına karışmasının engellenmesi. Olay ciddi. Bu yüzden hapse girenler bile var.
Ama sanırım yasak yerine, teşvik gerekiyor. Çünkü iklim değişikliği yüzünden yağmurlar artık ağır ağır yağmıyor. Bulut geliyor, eskiden üç-beş günde bırakacağı suyu, 3-5 saatte üstümüze boca edip gidiyor. Sonuç: Yağmur suyu, toprağa karışamadan denizin yolunu tutuyor. O halde toprağa karışarak bize ve bitkilere faydalı olamayan bu suları biriktirmek gerekiyor.
Başka bir yönü daha var olayın: Gıda israfıyla da su kaybediyoruz. Kadıoğlu'nun örneği çarpıcı: "Iki dilim ekmeği çöpe attığın an, bir buçuk ton suyu boşa harcadın demektir!" "Hoca abartmış" demeyin sakın. Unu hamur haline getirirken kullanılan suyu düşünmeyin sadece. Bir de buğdayı yetiştirirken gereken su var. Bu çok önemli konuyu başka sefere açarız...

KEBAP OLDUK; YİYORLAR
Geçen gün Zevcenur hanımla yakın tarihimizi yad ediyoruz. Aklımıza 2016 yılında Yunanistan'da, Kaptan Manolis lokantasında yediğimiz çok güzel bir yemek düştü. "Hesap 120'den aşağı olmaz" demiş ve yanılmıştım: 80 euro gelmişti. Merkez Bankası'nın verilerine baktık, 20 Temmuz 2016'da euro yuvarlak hesap 3.3 liraymış. Yani o şahane yemeğe 264 lira ödemiştik. Sonra elbette aklımıza şimdiki kur geldi. Bugünkü kurdan (5.6) aynı yemek 448 lira tutuyor. Yani yüzde 70 daha pahalı. İyi de bizim gelirimiz yüzde 70 artmadı ki! Bunu niye anlattım? Şundan: Bizde ise tam tersi bir durum söz konusu... Ekonomi gazetecileri hesap yapmış: Eskiden turistler ülkemize kişi başı ortalama 805 dolar bırakıyormuş. Turist sayısı hızla artmış, ancak bırakılan para 640 dolara inmiş. Eh, bu da çok normal... Turist efendi eskiden 805 dolara aldıklarını, artık 640 dolara alıyor. 100 dolara yediği yemeğe, artık 80 dolar vermekte. Çünkü turist açısından Türkiye yüzde 20 ucuzlamış durumda. Ne ala memleket. Velhasıl halimiz Turkish kebap, o da yemeğe geliyor zaten.

ZONARO'NUN ŞANSI
19 Temmuz İkinci Abdülhamid'in saray ressamı Fausto Zonaro'nun 89'uncu ölüm yıldönümüydü. 1854'te İtalya'da doğan ressamın bu mertebeye erişmesi art arda gelen tesadüflerin sonucuydu. 1891'de İstanbul'a ayak basan Zonaro ve eşi, yarı aç, yarı tok bir hayat sürmektedir. Beyoğlu'ndaki bir kitabevinde sergilediği bilhassa manzara resimlerini, Avrupalı turistlere ucuz fiyata satmaktadır. 1896'nın bir cuma günü Galata Köprüsü'ndeyken, Padişah'ın kurdurduğu Ertuğrul Süvari Alayı ile karşılaşır. Hepsi beyaz olan atlara ve jilet gibi askerlere hayran kalır. Hemen süvarilerin portresini çizer, figürlerin yerlerini saptar. Sonra da evinde bu görkemli görüntünün yağlıboya resmini yapar. Dönemin Rus Büyükelçisi De Nelidov, tabloyu Padişah'a sunmasını önerir. Aslında Büyükelçi, dostu Zonaro'nun sanatını, çoktan saraydaki bir yemekte övmüştür. Abdülhamid bir cuma selamlığından sonra tabloyu görür ve çok beğenir. Zonaro'yu Mecidi Nişanı ile ödüllendirmekle kalmaz, bir de onu Ressam-ı Hazreti Şehriyari olarak görevlendirir. Padişah, Zonaro'nu o kadar beğenmektedir ki ondan kızı Refia Sultan'ın portresini yapmasını ister. Bunun için Harem'e girmesine dahi izin verilir. Zonaro'un görevi padişahın tahtan indirilmesine kadar devam eder. Zonaro1909'da hayal kırıklığı içinde ülkesine döner. Tavsiye: Zonaro daha yakından tanımak isteyenler, Yapı Kredi'den çıkan Abdülhamid'in Hükümdarlığında Yirmi Yıl başlıklı hatıratına bakabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA