Çok
değil, bir ay kadar önceydi. "Serkan Sarıer, New York'un genç tasarımcı dünyasına katılan, gelecek vaat eden yeni bir isim!" diye yazıyordu
New York Times gazetesi.
Harper's Bazaar dergisi "Herkes Serkan Sarıer'i konuşuyor," diye bildiriyordu. Sarıer'in, New York Chelsea'deki Nicholas Robinson galerisinde yaptığı sunuma, sektörün ağır topları da katılmıştı. Tasarımcılar Vera Wang ve Zac Posen, editörler Sally Singer ve Derek Blasberg de oradaydı. Blasberg, "Yakışıklı ve arkadaş canlısı Serkan Sarıer'e tebrikler," diye tweet'liyordu. Style.com, çok beğenmişti 12 parçalık 'gecenin götürdüğü yere uyum sağlayan' koleksiyonu. Ünlü moda blog'u Fashionista da keza: "Koleksiyonun taze bir estetiği var. Bir-iki sezon daha verin, Sarıer'i ünlü tasarımcılar arasında görebilirsiniz." New York moda dünyasının bu yeni heyecanını, ben de ismini duyduğumdan beri merak ediyordum. New York seyahatim sırasındaki ilk işim, onunla buluşmak oldu. Serkan Sarıer, Almanya doğumlu bir Türk. Babası İstanbullu, annesi ise Saraybosnalı. Ailesi halen Almanya'da, akrabaları ise İstanbul'da yaşıyor. Kendisi de sık sık geliyor, İstanbul'a. "Çok seviyorum İstanbul'u. Yüzyıllardır sayısız kültür ve dine evsahipliği yapmış. Çok zengin bir şehir. Bunu her yerde görebiliyorsunuz," diyor. Türkçe de biliyor Serkan. Röportajımızı da Bowery Hotel'in lobisinde, yarı Türkçe, yarı İngilizce yapıyoruz zaten. En az Blasberg'in dediği kadar yakışıklı ve canayakın. Ve style.com'un yazdığı gibi, kadife gibi de bir sesi var.
MARKASININ İSMİ: AİLE
Hikâyesi Almanya'da başlıyor, Belçika'daki ünlü tasarımcıların okulu Antwerp Güzel Sanatlar Akademisi'nde devam ediyor. Okuldan sonra Paris'e, Emanuel Ungaro'nun atölyesine geçiyor ve markasının fikrinin oluşmasına yardımcı olacak haute couture tekniklerini öğreniyor. Ardından Haider Ackermann, Olivier Theyskens gibi isimlerle çalışıyor ve sonunda New York'a geliyor. Markası Brood'u tanıtmak için ise moda haftaları koşturmacasının bitmesini bekliyor. Belki biraz riskli, ama sonuç muhteşem oluyor. Basının yorumlarından da gördüğünüz üzere, haute couture ile spor giyimi birleştirdiği ilk koleksiyonuyla herkesin kalbine taht kuruyor, Sarıer. İpler ve fermuarlarla form değiştiren, uzunluğu ayarlanabilen elbiseleri 'couture'da yeni soluk' olarak nitelendiriliyor. Markasının ismini de kendi koymuş. Brood, 'aile' anlamına geliyor: "Brood bir aile, enerjik bir grup. Herkesin öne çıktığı ama kimsenin kişiliğinden ödün vermediği bir grup." Bu enerjik aile için şu aralar dünyanın dört bir tarafından mağazalar, birbirlerini yiyor. Sarıer'in günleri de benim gibi meraklı gazeteciler ve Brood'u mağazasında özel satmak isteyen yetkililerle görüşerek geçiyor...
- Modayla ilgilenmeye siz de çocukluğunuzda mı başladınız?
- Evet. Kendimi bildim bileli çizim yapıyorum. Annem, 'Daha ne anlama geldiğini bile bilmiyordun ama çocukken 'Ben tasarımcı olmak istiyorum,' diyordun,' diye anlatıyor. İnsanların nasıl giyindikleri, kendilerini kıyafetleriyle nasıl sunup ifade ettikleri de hep çok ilgimi çekmiştir. Bir de kıyafetlerle gerçekliğin ötesine nasıl geçildiğini merak etmişimdir. Bu merakım ve hayallerimden hiç vazgeçmedim.
- Moda eğitiminizi 'Antwerp 6' olarak bilinen ünlü avangard tasarımcıların okulu olan Antwerp Güzel Sanatlar Akademisi'nde almışsınız...
- Almanya'da büyüdüm. Ve üniversite zamanı gelince her yere seyahat edip okulları araştırdım. Central Saint Martin's'e de baktım, Fransa'daki okullara da. Ama Antwerp'e âşık oldum. Belçika'nın en güzel şehri. Öğrenciler çok canayakındı. Ve kendilerini istedikleri gibi ifade edebiliyorlardı. Gerçekten çok özgür bırakılmışlardı. Bir de modanın en saygın isimleri hep oradan mezun. Okula kabul edildiğimde inanılmaz sevindim.
UNGARO'DAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM
- Sonrasında Emanuel Ungaro'nun yanında çalışmaya başlıyorsunuz...
- İlk işim, mösyö Ungaro'nun haute couture atölyesinde asistanlıktı. Ben, ona iğneleri veren kişiydim. Çünkü klasik couture tasarımı esnasında tasarımcı bir yere oturur ve biri ona iğneleri verir ki, kendisi silüete odaklanabilsin. Benim için inanılmaz etkileyici ve öğretici bir dönemdi. Ungaro'nun kumaşı mükemmel bir şekilde iğneleyerek tasarım yaptığını yakından görmek, inanılmaz bir tecrübeydi. Aslında oldukça geleneksel, hatta eski bir tasarım yaklaşımı artık bu. Artık bilgisayarlarla ekranlarda yapılıyor tasarım. Ungaro'nun karşısında ise kusursuz vücutlu gerçek bir kadın duruyor. Ungaro, elindeki kumaşta drapeler yaparak ortaya bir tasarım çıkarıyor ve sadece iğneleyerek çalışıyor. Profesyonel hayatıma bu şekilde başladığım, tekniğin önemini öğrendiğim, detayların ve yeteneğin gerekliliğini kavrayıp yakından gördüğüm için çok şanslıyım. Benim temelimi bu tecrübe oluşturdu. Böylece detay, mükemmellik ve orantının önemini anladım.
GİYİNMEYE ZAMAN HARCAMAK, ÇAĞDIŞI
- Tam da bu zamanlarda 'Umarım bir gün haute couture hissinde olan ama daha pratik kıyafetler yapabilirim,' demişsiniz.
- Evet. Çünkü moda, toplumların nasıl gelişip değiştiğini de gösteren bir şey. O nedenle biz de couture'un kalitesini ve doğasını yansıtacak yeni yollar bulmalıyız. Çünkü bizim bildiğimiz şekliyle haute couture, farklı bir zamanın, geçmişin kadınlarına hitap ediyor. Bugünün kadını ise çok farklı biri; taksiye atlıyor, çocuğunu okuldan alıyor, çok aktif yaşıyor ve çalışıyor. Artık salon kadınları veya ayakta heykel gibi dikilen kadınlar yok. Modanın da buna uyum sağlaması gerekiyor.
- Markanız Brood'un ortaya çıkış fikri de bunlar mı?
- Aynen. Brood için çalışmaya başladığımda arkadaşlarımı düşündüm. Gece çok şık bir davete gidiyoruz mesela. Ama oradan bir gece kulübüne geçmemiz gerekiyor; elimizde içkilerle merdivenlere oturuyoruz mesela. Her iki davette de rahat olunacak, enerjik ve aktif hayatı olan kadınların gözünden yaptım tasarımlarımı. Gece boyunca sizi taşıyacak, rahatlığınızdan ödün vermenize gerek kalmayacak elbiseler yapmak istedim. Aslına bakacak olursanız, modern zamanların gala kıyafetleri bunlar. Davette uzun, partiye giderken ipini çekip kısaltıyorsunuz mesela. Veya kuyruğunu toplayıp elbiseyi farklı bir şekle sokuyorsunuz.
- Oldukça genç bir ruhu da var, markanızın...
- Çünkü gece hayatı çok zorlayıcı ve kısıtlayıcı olabiliyor. Ayrıca durağan ve yaşlı bir his de verebiliyor. Brood, daha enerjik, genç ve gece boyunca sizinle yaşayan bir marka. Geceleri bazen kadınlar görüyorum, tek istedikleri, eve gidip kıyafetlerinden kurtulmakmış gibi görünüyorlar. Veya elbiseleri kırışmasın diye sandalyeye oturamıyorsunuz. Brood'da ise kıyafetin yaşıyor, eğleniyorsunuz. Çünkü her şey sizin duruşunuzla ilgili. Zarafet, sofistikelik; hepsi sizin içinizde olan şeyler. Elbise ise rahatlığınızı sağlıyor. Ayrıca giyinip hazırlanırken saatler harcanmasını da biraz çağdışı buluyorum.
- Neden?
- Çünkü zaman artık en değerli şey. Değerini iyi bilmeliyiz. Hayat tarzımız da değişti. Artık insanlar çok daha hızlı hareket ediyor. Bunları aklımda tutarak ama kalite, ve zarafetten ödün vermeden tasarlıyorum.