Bu kadar sığ... Bu kadar gözü dönmüşlük olabilir mi?
Hırsın öfkeye hakim olduğu andır gözün gerçekleri görmeme hali.
Yenilgilerin, kaybetmişliklerin öfkesidir ağzından çıkanı ölçüsüzce, fütursuzca topluma enjekte etmek.
Bu hal hal değil. Bu gidişat gidişat değil.
Bu saldırgan hal ruhun girdiği girdabı gösterir.
Bir çıkmazlığın dışa vurumudur.
Öğretmen gözünde öğretmen değil...
Doktor hakeza gözünden düşmüş...
Asker asker değil...
Gazeteci yandaş...
Bilim adamına bilim adamı demiyorsun...
Ya sen kimsin...
Dur bi hatırlayayım...
'Yalan Makinesi...' Muhalefet olmakla, düşman olmak arasında ki ayrımı ayırt etmek zeka ürünüdür.
Bu coğrafyaya bu kadar kin ekmeyiniz...
Toplumun tüm katmanlarında vatan sevdası, birlikte yaşama arzusu her daim çelik gibi bir iradeye sahip...
Bizi biz yapan bilinç sarsılmaz...
Tarihin tüm sayfalarına düşülen nota bakmak kafi...
Geleceğe dair nifak tohumları bu ülkede daha fazla filizlenmez.
Sahi senin durumun ne olacak?
Yükselen 'ruh'suzluk halin tıbbi bir vaka durumuna dönüştü.
Kaset kumpası ile ele geçirdiğin koltuğa nasıl sarıldığın hafızalarda taze... Taze olmayan tek şey olmayan fikirlerin... Senden olmayana oy vermenin 'haram' olduğu kanısı veya tesbitin nasıl bir düşünce ürünüdür.
Bu kafayı yapmak için ne içiyorsun?
Çok güzel bir kafa olmalı? Hayat sana güzel... Neyse vakamızın durumu bu...
Aynı ruh hali bizim kenti yönetemeyen beceriksizde de mevcut...
Algı yönetiminde oldukça başarılı olan senetçinin son Meclis toplantısındaki halini görünce üzüldüm.
Hani demiştim ya 'beceriksiz, yönetemiyor...' diye. İşte tam da bunun karşılığını gördük.
Dersine çalışmamış haylaz öğrenci gibi...
Çok güldüm.
Bir o kadar da üzüldüm... Sorulan sorular karşında 'ben bu bölüme çalışmadım arkadaşlar bir ay sonra ki toplantıya çalışıp geleceğim' dedi...
Tam bir komedi... İş bilmemezlik.
Etrafında o kadar danışılmayacak danışman...
Çıkıp biri de 'efendim ara verdiniz...
Bir soluklandınız.
Teneffüsten sonra, bu soruları cevaplayın...' demiyor... ya da dediler. Senetçi bildiğini okuyor.
Vah ki halimize... Tüm işler bu şehirde 'bugün git bir ay sonra gel' şeklinde yönetiliyorsa durum gerçekten vahim...
Başkentte yaşamak ayrıcalık diye düşünüyorum... Her ayın ilk haftası tiyatro bedava... Bence ikisi de umutsuz vaka...
Her şeyi bırakıp gideceğimiz bu dünya için Hacı Bektaş-ı Veli Hz. ne buyurmuş;
Kendini büyük görme. Bugün ayağının altında biten ot, yarın mezarının üzerinde bitecek.
Sağlıklı günlerde buluşmak için maske, mesafe, hijyen... Mümkünse evde kal...