Gündemin yoğunluğundan önceki gün gerçekleşen Başbakan Erdoğan ile Alevi kanaat önderleri buluşmasının perde arkasını yazamadım.
Bir gün rötarla giriyorum konuya ama bu çok büyük kayıp da değil zira Ankara Palas'taki iftar ve sonrasındaki toplantıyı izleme şansını yakalayan tek gazeteci bendim. Benim dışımda bir de özellikle Alevilik konusundaki çalışmalarıyla tanınan araştırmacı- yazar Cafer Solgun vardı. Toplantıya katılan toplam davetli sayısı 40 kadardı. Aleviler arasında seçkin kabul edilen bazı kanaat önderleri, dedeler ve STK başkanları ile yine bu konuda bilgi sahibi olan birkaç akademisyenin dışında kimse yoktu. Öncelikle şunu söyleyeyim: Son derece samimi ortamda gerçekleşen bir buluşma oldu. Hani deyim yerindeyse herkes eteğindeki taşları döktü. Hem sorunları ya da önerilerini dile getirmesi için davet edilenler hem de Başbakan Erdoğan. (Farkındaysanız özellikle bu sıfatı kullanıyorum, yani Başbakanlık sıfatını... Çünkü kendisi de böyle olmasını istedi. İftar sonrası yaptığı konuşmada özellikle bunun altını çizdi. Buluşmanın çok önceden planlandığı, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgisi olmadığı, amacın katiyen oy devşirmek olmadığını, üzerine basa basa ifade etti.)
Erdoğan'ın TV ekranlarından da canlı yayımlanan konuşmasının detaylarına girmeyeceğim. Sadece verilmek istenen mesajla ilgili şu yorumu yapabilirim: Erdoğan son derece içtendi. Belki de ilk kez bu kadar açık biçimde genelde aralarında soğuk rüzgârların estiği Alevi kesiminin sorunlarının çözülmesi için gayret edeceğini söyledi. İktidarları döneminde atılan adımları, iyileştirme çalışmalarını tek tek ortaya koyduktan sonra da davetlileri dinledi. Vakit çok dar olmasına rağmen hemen herkese söz hakkı verildi. Konuşanlar da temsil ettikleri Alevilerin taleplerini sıraladılar.
Dedim ya girişte... Son derece samimi havada geçti buluşma. Yer yer sert eleştiriler de yapıldı ama bu sorun olmadı. Zaten böyle olmasının nedeni iki tarafın da lafı eğip bükmeden sorunları masaya yatırmasıydı. Tunceli Üniversitesi Rektörü ile başlayan konuşmalar gayet net ve doğaldı. Elbette ki tüm konuşmacıların ortak serzenişi devletin Aleviliği kabullenmek adına çaba harcamamasıydı. Cemevlerine yasal statü, dedelere maaş ve Diyanet bünyesinde Alevilik'e özel bölüm ayrılmasında hemen herkes hemfikirdi. Devletin "Öteki" muamelesine son vermesi gerektiği ifade edildi;
Başbakan da düşüncelerini açıkça ortaya koydu. Diyanet bütçesinden pay ayrılması, özel bir bölüm açılması, dedelere maaş gibi konulara itiraz etmedi. Ancak cemevleri konusunda itirazlarını dile getirdi. Bunu yaparken de 20 gün sonra sandığa gidecek bir siyasi gibi davranmadı.
Düşüncesini netçe şöyle ifade etti: "Alevi kardeşlerim cemevine ibadethane diyorsa, benim itirazım olmaz. Ama şahsi görüşüm, böyle bir yasal statü İslamiyet'te bölünmeye sebep olur. Biz Alevi kardeşlerimizin inançlarına saygılıyız ve üzerimize ne düşerse de yapmak istiyoruz. Ve sakın yanlış anlaşılmasın bunu bir oy talebi ile filan da söylemiyoruz. Başından beri konuyla ilgiliyiz ve çalıştaylar yaptık. Bu arada iktidarımız boyunca Alevi kardeşlerimizin cemevlerinde ibadeti için de kolaylık sağladık. Bütün belediye başkanı arkadaşlarıma talimatımdır: 'Cemevleri konusunda ne isteniyorsa yardımcı olacaksınız asla Alevi kardeşlerimizi zorlamayacaksınız' demişimdir. Varsa eğer bu talimatıma uygun davranmayan bir başkan, getirin gerekeni yapayım." Hülasa... Verimli bir toplantı oldu. Hemen tüm katılımcıların toplantı çıkışı temennisi, 10 Ağustos akşamı Köşk'e çıkacak Erdoğan'ın samimi ve içten duruşunu sürdürmesi yönündeydi. Kuşkusuz haklı bu noktada toplantıya katılan isimler; ama aynı temenniyi yaşamakla birlikte buna bir ekleme yapmak istiyorum. İnşallah Ankara Palas'ta başlayan o samimiyet karşılıklı devam eder.