Ben bıktım yazmaktan ama ahali bıkmadı sormaktan, sorgulamaktan! Hâlâ inanmayanlar var. Israrla Mustafa Sarıgül'ün CHP'ye geçmesinin mümkün olmadığını savunanlar var.
Yahu adam işi bitirdi!
CHP'ye geçişiyle ilgili bütün görüşmeleri tamamladı. Nasıl olduğunu artık anlatmayacağım, çünkü yoruldum. Meselenin detaylarını merak edenler arşivimdeki yazıları okusun lütfen çünkü ben bugün "Sarıgül'ün niyeti ayan beyan ortada. CHP'ye katılmak istiyor ama asıl amacı İBB Başkan Adaylığı değil, CHP Genel Başkanlığı!
Peki kundaktaki bebeklerin bile idrak ettiği bu gerçeğe rağmen Kılıçdaroğlu nasıl oluyor da Sarıgül'ün partiye gelmesine izin veriyor?" sorusunu irdeleyeceğim.
Baştan söyleyeyim. Soru çok doğru bir soru! Öyle ya!
Madem Sarıgül'ün niyeti belli...
O halde neler oluyor? Acaba herkesin gördüğü bu gerçeği göremiyor mu Kılıçdaroğlu? Ya da Sarıgül'ün gücüne yenik düşüp teslim bayrağı mı çekiyor?
İkisi de değil değerli okurlarım.
Merak etmeyin Kemal Bey saflığının kurbanı falan olmuyor.
Bilakis çok zekice ve kurnazca bir politika izleyerek ileride kendisine sorun çıkaracak Sarıgül'ün daha şimdiden önünü kesiyor.
Bunun nasıl olduğunu tersten giderek anlatırsam daha iyi kavrayacaksınız.
Sarıgül meydana çıktı mı? Açık ve net biçimde "Kabul ederlerse CHP'li olmak istiyorum.
İBB adayı olmak istiyorum!" dedi mi?
Dedi. Peki bu duruşunun arkasına hem kendi tabanını, hem CHP tabanının büyük bir kısmını, hem de aralarında İnan Kıraç, Rahmi Koç, Aydın Doğan, Hüsamettin Özkan, Boynerler gibi isimlerin yer aldığı büyük patronlar lobisini aldı mı? Aldı.
Şimdi hepinizden kendinizi birkaç dakikalığına Kemal Kılıçdaroğlu'nun yerine koymanızı ve arkanıza yaslanarak muhakeme etmenizi rica ediyorum.
Siz onun yerinde olsaydınız...
CHP'ye katılmak için bu kadar istekli ve iştahlı görünen ve parti tabanında da bu isteği destek bulan bir isme "Hayır!" der miydiniz?
Valla ben olsam demezdim!
Çünkü bunu diyen kişinin, "kaybedenler kulübünün" resmi üyesi olmayı daha en başında kabul ettiğini bilirdim. Tıpkı Deniz Baykal gibi. Bana göre Deniz Bey "Sarıgül gelirse istifa ederim" restini çekerek siyasi ömrünü tamamlamıştır artık. O Önder Sav'la birlikte artık kaybedenler kulübünün daimi üyesi olmayı ilan etmiştir bu tavrıyla.
Çünkü böyle siyasi bir konjonktürde, CHP gibi kılı kırk yararak oy almaya çalışan bir partide hiç kimsenin, üstelik de getirisi olduğu bilinen bir kişiyi reddetme lüksü yoktur! Bu lüksü kendisine hak gören kişi bulunduğu siyasi zeminin gerçek sahipleri tarafından kesinlikle bertaraf edilir.
Kılıçdaroğlu işte ileride bertaraf olmamak için bu yolu izliyor.
Yalan yok çok da doğru yapıyor!
Çünkü diyelim ki Sarıgül CHP'ye kabul edilmedi. Ve yerel seçimlerde başka bir adayla yola çıkıldı.
Sarıgül'le bile kazanma şansı olmayan CHP kiminle alacak İstanbul'u söyleyebilir mi birisi bana? Gürsel Tekin le mi? Can Ataklı ile mi? Kiminle?
Hiç kimseyle! Peki sonra ne olacak? Ne diyecek Kılıçdaroğlu seçmenine? "Beni aday yaparlarsa onlara İstanbul'u alırım" iddiasını daha şimdiden dile getiren Sarıgül'ü vetolama olayını nasıl izah edecek?
Edilebilir mi bu? Edilemez! Peki izah edemeyeceği bir yenilginin neden sorumluluğunu alsın üzerine?
Ayrıca bilmiyor mu Sarıgül'e hayır derse asıl o zaman koltuğunun sallantıya gireceğini? "Sen İstanbul'u göz göre göre verdin!" diyecek tabanını nasıl tutacak Kılıçdaroğlu?
Ha bir ayrıntı daha var. Aslına bakarsanız kabul edilmemek Sarıgül'ün işine gelir. Çünkü yerel seçimler sonrası CHP'nin yaşadığı hezimet onu ve kuracağı partiyi büyütür. Yenilgi sonrası tabanda büyük kopuşlar yaşanır ve Sarıgül de bunun tadını çıkarır.
Hülasa... Sarıgül'e "Gel, gel" diyor Kılıçdaroğlu çünkü ilk kurultayda karşısına rakip olarak dikildiğinde tabanına, medyaya ve arkasındaki lobiye onu şikâyet edebilmek için gardını alıyor. "Kendi ellerimle aldım partiye! Kendi ellerimle soktum içimize ama o koltuğuma göz dikti! Hak mıdır bu?
Adil midir?" deyip ağlamak için sağlam oyun kuruyor!