Sinir oldum...
Sadece sinir olmadım...Onun dönemine tanıklık etmiş olmasam da, onu tanımasam da, bir meslektaşımın katiline çekilen bu muameleye karşılık kahroldum...
O kahırla dün sabah erkenden sarıldım telefonlara...
İstedim ki biri çıkıp, adam gibi biri, eli kanlı bu katilin şovuna karşılık bir şeyler desin...
Sonra merhum Abdi İpekçi'nin avukatı Turgut Kazan'ın numarasını çevirdim...
"Ne düşünüyorsunuz bu adamın şovları hakkında?" diyerek daldım hemen konuya...
"Onun şovuna diyecek bir lafım yok ama size, siz gazetecilere edecek bir yığın lafım var!" dedi cevaben Turgut Bey.
Sonra da "Manzara utanç verici. Ancak bu utancın oluşmasında en büyük pay o katilde değil, siz gazetecilerde. Çünkü tüm basın bu kanlı katili bir kahraman gibi takip ediyor, tam da onun istediği biçimde şovunun kamuoyuna yansıması için aracı oluyor. Ve ne yazık ki bu korkunç adamın genç kuşaklara, doğru bir modelmiş gibi sunulmasına hizmet ediliyor. Üzgünüm ama bunun gazetecilikle filan alakası yok! Bu, tamamen gayri ahlaki bir yaklaşımdır! Biliniz ki yaptığınız haberler aleyhte de olsa o katil, tüm bunlardan büyük haz alıyor. İşte ben ona bu hazzı yaşatmanıza inanamıyorum" diye devam etti sözlerine...
Düşündüm de, Turgut Bey yerden göğe kadar haklı. Bence de, biz gazeteciler farkında olmadan bu kanlı katil tarafından çok pis kullanılıyoruz. Tam da istediği biçimde...Aslında ona verilecek en büyük ceza nedir biliyor musunuz?
Onu ve o iğrenç şovlarını tek satırda, tek karede görmemek ve mümkünse adını bile geçirmemek!
Ben mesajımı aldım...Bu köşeye de not ettim...
Bakalım diğer meslekdaşlarımız da aynı vicdanı sorumluluğu yerine getirebilecek mi?