Son günlerde dış basında tuhaf Türkiye ekonomisi eleştirileri çıkmaya başladı. Hemen, dün Financial Times'da çıkan bir değerlendirmeyi ele alalım. Değerlendirmede, Türkiye'de ücretlerin Avrupa Birliği ülkelerinden yüksek düzeyde bulunduğu belirtiliyor ve Estonya'daki ücretlerden daha yüksek olduğu ileri sürülüyor.
Gelelim bu yaklaşımın tuhaflığına... Bildiğiniz gibi Estonya 1.3 milyon nüfuslu imalat sanayisi olmayan, Avrupa Birliği yardımlarıyla yaşayan bir ülke.
Oysa Türkiye çok mallı imalat sanayisine dayalı üretimde bulunup yılda 152 milyar dolarlık ihracat yapabiliyor. Türkiye'de ücretlerin Estonya'dan yüksek olduğunu ileri sürüp ekonomide tutarsızlık arayanların anlaşılan amaçları başka. Kendilerine köle ücretleriyle çalışacak eleman arıyorlar herhalde. Türkiye'yi Çin gibi aylık yüz dolarla çalıştırıp bir de "yüksek oranda tasarruf edin" diyerek onu da borç olarak almak istiyorlar.
Aynı ABD'nin Çin'e yaptığını Türkiye'ye yapmak istiyorlar. Yine aynı değerlendirmede Türkiye'nin faiz artırması gerektiği ileri sürülüyor, arkasından bu defa Türkiye'nin sıcak parayı fazla miktarda çektiği ve Türk parasının geçtiğimiz yıllarda aşırı değerlendiği, bu nedenle kaynak dağılımının bozulduğu ileri sürülüyor.
Oysa Türkiye, 25 yıldır izlenen yüksek faiz- düşük kur politikasıyla kaynak dağılımını bozdu. Ve 2011'den itibaren bu politikayı değiştirerek kaynak dağılımını düzeltmeye çalışıyor.
Dış ticarete konu olmayan mal üretiminden dış ticarete konu malların üretimine yöneliyor. Bir yanda faiz artırımı isteği, bir yanda aşırı değerli para görüşleri hiç tutarlı olmuyor. Kısaca Türkiye ekonomisini olumsuz göstermek için ne kadar tutarsız görüş varsa hepsi bir araya getirilip sıralanmış.
Peki yabancı basında Türkiye ekonomisi hakkında olmayan ne? Olmayan şu: On yıl önce bu ülkede bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 24, kamu borç yükü yüzde 94 düzeyindeydi. Şimdi bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1.2, kamu borç yükü yüzde 35 düzeyinde bulunuyor. Bu başarı dış basında sürekli görmezden geliniyor; hatta saklanmaya çalışılıyor.
Oysa küresel ekonomide en önemli sürdürülebilirlik göstergesi bu iki oran oluyor. Hemen örnek verelim: OECD ülkelerinin kamu borç yükü ortalaması 2007'de yüzde 39'dan 2013'te yüzde 72.6'ya yükseldi. Türkiye ise kamu borç yükünü aynı dönemde hızla azalttı. Zengin ülkelerin bütçe açıkları ortalaması ise yüzde 4.1 düzeyinde.
Anlayacağınız Türkiye'de bütçe açığı ve kamu borç yükü düşük olduğundan iç ve dış şoklara dayanıklı bir ekonomi var. Bir de hemen hatırlatalım döviz fiyatlarının yükselmesi Türkiye ekonomisini daha rekabetçi hale getiriyor. Bir de döviz fiyatları arttığı için enflasyon artacak kaygısı var. Bu da doğru değil. Çünkü Libya kapatılan petrol üretim tesislerini tekrar çalıştırmaya başladı.
Ve Irak Kürt petrolü Türkiye'ye akıyor. Dolayısıyla petrol fiyatları geriliyor ve gerileyecek. İşte bu nedenle gerileyen petrol fiyatları enflasyonu dengeleyebilir.