Dün Türkiye İstatistik Kurumu sağlık harcama istatistiklerini yayınladı. Buna göre 2012'de kamu sağlık harcamaları 58.5 milyar liraya yükseldi. Yine 2012'de özel sektör 17.7 milyar lira sağlık harcaması yaptığından toplam sağlık harcaması tutarı 76.2 milyar lira oldu. Böylece 2002'de Türkiye'de fert başına sağlık harcaması 188 dolar düzeyindeyken, 2012'de 566 dolara yükseldi.
Kısaca fert başına sağlık harcaması on yılda tam üç kat arttı. "Peki fert başına sağlık harcamaları üç kat artmış da ne olmuş?" diyebilirsiniz. Bakın şunlar olmuş: 2003'te her bin bebekten 28.5'i hayatını kaybederken bu rakam 2013'te 7.1'e geriliyor. Anne ölüm oranı aynı dönemde yüz binde 61'den 2013'te yüz binde 14.5'e azalıyor. Bu arada 2002'de çocuk aşılama oranı yüzde 77 düzeyindeyken 2012'de yüzde 97'ye yükseliyor. Böylece Türkiye üst gelir grubu ülkelerdeki yüzde 95 olan aşılama oranını geçiyor.
Tabii bu arada son on bir yılda Türkiye'de ortalama ömrün 69.8'den 75 yıla yükseldiğini belirtelim.
Yine sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı 2003'te yüzde 39 düzeyindeyken 2012'de yüzde 75'e yükseliyor. Kısaca vatandaş kamu- özel ayırt etmeden istediği hastaneye gidiyor hatta hekim gerekirse evine geliyor hastanın. Hastane ücretini ödeyemediğinden rehin kalan da yok artık.
Peki niye anlattık bütün bunları? Anlattık çünkü tam on bir yıl önce hastanelerin önünde sabah saat dörtte vatandaş kuyruğa girerdi.
Hatta bazı işgüzar hekimler hastaları azarlar, tek kol hizaya bile getirirlerdi. Gazete haberlerinde hastanelerde yaşanan bu türden olayları okurduk. Hastalar, sert davranışları nedeniyle hekimle, askeri ayırt edemediği için hekimleri sivil paşa zannederdi. Korkudan muayene olmaktan vazgeçen bile olduğu söylenirdi.
İşte sabah erken kucağında çocuğuyla hastane önünde kuyruğa girenlerden muayene olabilen olur, olamayan ertesi gün azar işitmeyi göze alıp tekrar şansını denerdi.
Acil hastalar ise hastane hastane dolaştırılır; "Emekli Sandığı mı, SSK mı?" diye sorulurdu. Eğer farklı sosyal güvenlik kurumundansa acil hasta o hastaneye alınmaz, yolda kendisine uygun hastane aranırken hayatını kaybederdi. Bir de kamu hastaneleri asker, polis, demiryolcu türünden ayrıma tabi olduğu için kamu kaynakları heba olur giderdi.
Peki bütün bunlar nasıl değişti? Bakın şöyle değişti: 2001'de askeri harcamaların milli gelirdeki payı yüzde 3.7, sağlık ve eğitim harcamaları toplamının milli gelirdeki payı yüzde 2.7 düzeyindeydi. 2013'te sadece kamu sağlık ve eğitim harcama toplamının milli gelirdeki payı bütçe başlangıç ödeneklerine göre yüzde 7.2 olurken, askeri harcamaların milli gelirdeki payı yüzde 1.2'ye geriledi.
Anlayacağınız silaha harcanan para, eğitim ve sağlığa harcanınca vatandaş azarlanmaktan kurtuldu. Artık çocuklar ölmüyor, üstelik yaşam süreleri artıyor. Bu arada bütçe eskisi gibi açık vermiyor. O halde hemen belirtelim; demek ki Başbakan Erdoğan görevini iyi yapıyor.