Geçen hafta TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı konuşmasında "Türkiye'nin ekonomi ve politika alanlarında anlatacak yeni hikâyesi kalmadı" dedi.
Bu tuhaf sözlere Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önceki gün şöyle cevap verdi: "Çok akıllı olduğunu söyleyenler bize hep 'aman IMF ile anlaşın, stand -by yapın, oradan sıcak parayı ekonomiye pompalayın' dediler. Şöyle bir sayfayı çevirirseniz, bunun tercümesi şu, 'IMF'den parayı alın bize verin' O çok akıllılar. Bir sürü isimleri var. Geçenlerde biri 'Türkiye'nin hikâyeleri bitti galiba' demiş. Onlar çok akıllıydı. 'Bize verin diyorlardı parayı' Biz, 'IMF ile ilişkimizi keseceğiz, geçmişten kalan bir para var, biz bunu son kuruşuna kadar ödeyeceğiz' dedik. Ülkeyi IMF ile yönetmekten vazgeçtik. İftihar etmemiz lazım. Kitabın öbür tarafında da alacaklıyız. Şimdi IMF'ye 5 milyar dolar borç verecek duruma geldik." Arınç'ın cevabından anlaşılan "TÜSİAD'ın istediği yeni hikâye bize açıktan para verin" oluyor.
Arınç bu tespitinde haklı mı? Evet Arınç bu tespitinde haklı. Çünkü Türkiye, 19 defa stand-by yaptı. IMF'den alınan paralar halka değil İstanbul sermayesine gitti. Hatta son stand-by isteğine Anadolu sermayesi karşı çıkarak "biz IMF'den borç alınmasını istemiyoruz, Çünkü alınan parayı İstanbul sermayesi kullanıyor geri ödemek bize düşüyor" dedi.
Bu arada hatırlayacaksınız Başbakan Erdoğan "IMF'den 35 milyar dolar alın bize verin, aksi takdirde borçlarımızı ödeyemeyiz batarız" taleplerine şu cevabı verdi: "Devletin bütçesinde açık yok. Devletin kısa vadeli dış borcu da yok. Hal böyleyken ben IMF'den borç alıp bunu vatandaşa ödetemem" diyerek bu talebi reddetti. Bunun üzerine, 19 defa halkın sırtına kendi borçlarını yükleyenler 20'ncisini yüklemeyince paşa paşa borçlarını ödediler.
Gelelim TÜSİAD'ın yeni hikâye isteğine... Son on yılda, bu ülkede 200 yıldır yüksek açık veren ve bu nedenle sık sık ülkenin krize girmesine neden olan bütçe açıkları kapatıldı. Kamu borç yükü düşürüldü. Kısaca Başbakan ve yardımcıları görevlerini başarıyla yerine getirip kamu maliyesini disipline ettiler. Şimdi iş TÜSİAD'a düşüyor. Kendilerine düşen görevi yerine getirip ortaya çıkardıkları cari açığı kapatmak için, vergi cennetlerinde sakladıkları 157 milyar doları bu ülke ekonomisine kazandırmaları gerekiyor. Dolayısıyla "yeni hikâye isteriz" diyerek eski hikâye olan devleti hortumlama isteğinden artık vazgeçmeleri şart.
Bir de unutmadan hatırlatalım... Bildiğiniz gibi 28 Şubat öncesi ve sonrası iki farklı TÜSİAD var. 1996'da Prof. Dr. Bülent Tanör'e demokratikleşme raporunu hazırlatan TÜSİAD ile bu rapor sonrası tartışıp bölünen TÜSİAD farklı. Şimdiki Yüksek İstişare Kurulu Başkanı, Tanör'ün demokratikleşme raporuna karşı çıkanların sözcüsü oluyor. Anlayacağınız askeri vesayet kaldırılıp, hortumlar kesilince TÜSİAD "hikâye kalmadı" diyor.