Bir ekonomide büyümeyi engelleyen üç faktör vardır. Bir, istikrarsız bir ekonomi yönetimi. İki, dışa kapalı ekonomi. Üç, özel sektör üzerinde baskıcı tavırlar.
Türkiye'de bu saydığımız üç faktörden ilk ikisinde sorun yok. Ama üçüncü faktör olan özel sektöre baskı konusu bu yıl gündeme geldi.
Bu yılın başında 'ekonomi ısındı' gerekçesiyle özel sektöre baskı yapılarak kredi kullanımı daraltıldı. Oysa Avrupa'da yaşanan daralma zaten Türkiye ekonomisini doğal olarak büyümeyi azaltıcı yönde etkileyecekti. Ancak Avrupa krizi hesaba katılmadı ve 'ekonomi ısındı' endişesiyle büyüme hızı Türkiye'nin potansiyelinin altına çekildi.
Buna hiç gerek yoktu. Neden mi? Türkiye istikrarlı siyasi yönetimlerde yıllık yüzde 5'lik büyüme hızını yakalayabiliyor. Nitekim 1984-1993 Turgut Özal döneminde yıllık yüzde 5.2'lik büyüme sağlandı. Yine 2003-2011 arasında Tayyip Erdoğan döneminde yüzde 5.3'lük yıllık ortalama büyüme hızına ulaşıldı. Oysa 1994-2002 arasındaki koalisyonlar döneminde ortalama yıllık büyüme hızı ancak yüzde 2.8 oldu.
Bu verilere göre 2012'de de Türkiye, yüzde 5 civarında bir büyüme yakalayabilecekken faiz lobisinin etkisiyle endişeli bir ortam yaratılarak yıl başında büyüme hızının önce yüzde 4 hedefine, sonra da yüzde 3.2'ye geriletilmesi akılcı olmadı. Üstelik Avrupa ekonomisinin tahminlerin ötesinde gerilemesiyle alınan soğuma tedbirlerinin etkisi de beklenenden fazla oldu ve evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu defa yüzde 4 hedeflenen yıllık büyüme hızı yüzde 3'ün altına geriledi ve dokuz aylık büyüme yüzde 2.6'ya düştü. Temmuz-eylül döneminde ekonomi ancak yüzde 1.6 büyüdü. İhracat artışı olmasa bu büyümeye de ulaşmak mümkün olmayacaktı.
Peki ne yapmalı? Hemen özel sektör üzerindeki kredi kontrolü kaldırılmalı. Kamu maliyesinde disiplinin sağlandığı bir ortamda özel sektörün kendi riskini yönetebileceği artık kabul edilmeli. Şu bilinmeli ki, Türkiye'de son iki yüz yılda özel sektörün neden olduğu bir mali kriz yaşanmadı.
İkinci yapılması gereken de büyümeyi hızlandırmak için, yatırımcının kredisini, düşen faizlere paralel olarak yenilemesine fırsat verilmeli.
Çünkü son dönemde işadamları kredilerini kapatmak istediklerinde bankalar buna yanaşmıyor. Kredisini erken ödemek isteyen işadamlarından bazı bankaların, "hedge (sigorta) prim kaybı" adı altında yüzde 8 gibi fahiş bir kredi kapatma komisyonu istediği anlatılıyor. Yani bir işadamının erken kapatmak istediği 1 milyon 647 bin lira kredi ana parası için 131 bin lira tazminat istiyor bankalar. Oysa bu oranın yüzde 2'yi geçmemesi gerekiyor.
İşadamına yatırım maliyetlerini gerileten düşük faizli krediye geçiş imkanının kolaylaştırılması şart. Aksi takdirde bir yandan kredi kullanması kısıtlanan, bir yandan da düşük faizli krediye geçmesi neredeyse imkansızlaştırılan işadamının bu ülkede yatırım yapması mümkün olmaz.
Bizden uyarması, özel sektöre baskı böyle devam ederse, gelecek yıl büyüme hedefi olan yüzde 4'e ulaşmak da tehlikeye girebilir.