Foreign Policy, Washington'da yayımlanan saygın bir dergi. Bu derginin Kasım 2012 nüshasında, 2008 krizinin ardından yaşanan resesyonda yedi ülkenin başarılı olduğu ileri sürüldü. Bu başarılı ülkeler sırasıyla; Güney Kore, Polonya, Kanada, İsveç, Endonezya, Türkiye ve Meksika.
Bu yedi ülkenin krize rağmen başarılı olmalarının nedenlerini anlatan dergiye göre, Türkiye'de son günlerde yükselen politik tansiyona rağmen Türkiye ekonomisi gerçek bir başarı hikayesi yazıyor.
Foreign Policy'e göre; Türkiye, son on yılda Avrupa'nın en büyük otomobil ve ilaç üreticisi oldu. Bu başarının sırrı, Başbakan Erdoğan'ın liberal yabancı sermaye politikasına ve 2003'ten bu güne yolsuzlukla yaptığı mücadeleye bağlanıyor. Göreve geldiğinden bu yana yolsuzlukla yaptığı mücadelenin fert başına gelirin üçe katlanmasında önemli rol oynadığı ileri sürülüyor.
Yine Türkiye'nin Avrupa ve Orta Doğu arasındaki tarihi rolüne değinilerek, Türkiye'nin en büyük ticari partnerinin Almanya olduğu, Mısır, İran, Irak ve Suudi Arabistan ile ekonomik ilişkilerin çoğalmaya başladığı belirtiliyor.
Ayrıca Türkiye'nin enflasyonu bir miktar daha düşürdüğü takdirde yabancı sermaye girişlerinin çok daha fazla olacağı söyleniyor. "Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde yaşanan yavaşlamanın mevcut koşullarda pek de fena bir şey olmadığını söylemek gerekir" deniyor.
Anlayacağınız, dışarıdan objektif bakıldığında, Türkiye'nin son on yılda büyük bir başarı hikâyesi yazdığını söylemekte kimse tereddüt etmiyor. Yeminli kötümserlere duyurulur.
Not: "Serbest Muhasebecilere ve sendikalara haksızlık" başlıklı yazıma, SMM'lerden yüzlerce teşekkür postası geldi. Yer darlığı nedeniyle ikisini yayımlayabiliyorum. "Denetim yetkisinin uluslararası kabul görmüş standartlara uyulmadan YMM'lere verilmesine dair yazılarınız vicdanın ve ahlâkın sesi olarak görüyorum. Fahrettin U. "Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" der bir hadis. Sizin susmamanız, sesimizi ilgili yerlere duyurmanız temennisiyle,İbrahim S. SMM. Böyle yüzlerce teşekkürün yanında bir de tepki geldi. 80 bin SMM'nin hakkına el koyan Kılıçdaroğlu, Hamzaçebi, Canikli üçlüsüyle ilgili sizlerin şikâyetlerini yazdığım için Nurettin Canikli'den danışmanları aracılığıyla adeta küfür benzeri bir posta geldi. Posta, benim kanun teklifi ile kanun tasarısı arasındaki farkı bilmediğimi ileri sürüyor ve şöyle diyor: " Yazınızda sözü edilen Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun 29. Maddesi Hükümet Tasarısı olarak Meclis'e gelmiş, Komisyonlarda ve Genel Kurulda üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan aynen kabul edilmiştir. Şayet TBMM resmi web sitesine ilgili kanuna ilişkin ufak bir araştırma yapmış olsaydınız, gerçeği açıkça görürdünüz.
Öte yandan Kanun Tasarı ve Tekliflerinin Komisyonlarda ve TBMM Genel Kurulu'nda görüşülme aşamasında herhangi bir değişiklik önergesi Parti Grubumuzun karar mekanizması çerçevesinde olgunlaştırılmakta ve hiçbir şekilde kişisel bir tasarrufla gündeme getirilmemektedir.
Diğer taraftan sanki Kanun Tasarıları ve Parti Grubumuzdaki Milletvekillerince hazırlanan Kanun Teklifleri, Sn. Kemal Kılıçdaroğlu ve Akif Hamzaçebi ile birlikte hazırlanıyor imasında bulunmuşsunuz. Yani şunu mu iddia ediyorsunuz: "Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanun Tasarısı Cumhuriyet Halk Partisi tarafından hazırlanmıştır." Bu her şeyden önce Hükümetimize, Partimize hakaret ve haksızlıktır. Böyle bir iddianın akla, mantığa meclis çalışmalarına ve uygulamalarına aykırı olduğu çok açıktır. Yazınızda her hangi bir somut bilgi ve belge ortaya koymadan afaki değerlendirmelerde bulunuyorsunuz.
Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun değişmeden önceki halinde "denetçi yetkisi" tüm meslek mensuplarına, Yeminli Mali Müşavirler ve Serbest Mali Müşavirlere verilmişti. Ancak 6335 sayılı yasa ile 6102 sayılı Kanunun 400. maddesinde yapılan değişiklikle ; denetçilerin yapacakları işlerin önemli ölçüde azalması neticesinde, deneticilerin Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından sınava tabii tutularak belgelendirilenlerden olması esası getirilmişti.
Şahsımın da altında imzası bulunan Önerge ile ;"Yeminli Mali Müşavirlerin" bu sınava tabii tutulmadan Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yapılacak eğitime tamamladıktan sonra denetim yetkilerine sahip olması hususu uygulamaya konulmuştur. Ancak daha sonra yapılan değerlendirmeler neticesinde Yeminli Mali Müşavirlerin de sınava girmesi gerektiği uygun görülmüştür. Bunun sonucunda şahsımın da altında imzası olan önergeden sonra Yeminli Mali Müşavirler içinde sınav şartı getirilmiştir. Dolayısıyla tüm meslek mensupları Türk Ticaret Kanunu uygulanması açısından eşit konuma gelmiştir.
Ayrıca bilgisizlikten kaynaklanan yorumlardan yola çıkarak AK Parti Grup Başkanvekili'nin görevinin değiştirilmesini talep etmeniz haddi aşmaktır. Şahsıma iş çıkartmak amacıyla düzenlemeler yaptığımı iddia ediyorsunuz. Bugüne kadar Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunun uygulanması ile ilgili dolaylı ya da dolaysız bir faaliyetim olmamıştır. Bundan sonra da olmayacaktır. Bu hakaretiniz sizin iç dünyanızın bir tezahürü olabilir. Şahsımdan özür dilemenizi bekliyorum."
Postasında gördüğünüz gibi bu vurdumduymaz şahıs 80 bin SMM'nin şikayetçi olduğu hak gaspından hiç bahsetmeyip malümat füruşluk yapıyor. Oysa iyi niyetli olsaydı sizlere yapılan haksızlığın düzeltilmesi için elinden gelini yapacağını söylerdi. Aksine sizin şikayetlerinizi köşeme taşıdığım için benden özür bekliyor. Özür dilemesi gereken kişi ise- hem sizlerden, hem de benden- kendisi. Çünkü benim görevim haksızlığa uğrayanın sesi olmaktır. SMM'ler olarak bu mektubun gereğini demokratik yollardan yapmaya devam edin. Ekmeğinize el uzatan üçlünün sizlere yaptığı haksızlıkları bana bildirmeyi sürdürün.