Türkiye'de son dönemin ekonomiyle ilgili en yaygın söylemi "dünyada kriz var" oldu. Bu krizden hareketle bazıları "Dünyada kriz var aman fazla açılmayalım, yavaşlayalım" mesajını veriyor.
Aslında bu mesajla adeta yatırımların durdurulması ve tüketimin iyice kısılması isteniyor. Yani vatandaşa "dışarıda fırtına var büyümeyin, küçülün" mesajı veriliyor.
Gelelim dünyada gerçekten fırtına olup olmadığına... "Eğer dünyada fırtına ya da kriz varsa, dün Dow Jones Endüstriyel Ortalama Endeksi (DJIA) niye 13.579 puanda?" diye sorulmalı önce. Çünkü kriz ya da kriz beklentisi olan bir dünyada hisse senetlerine talep olmaz. Hisse senedi fiyatları geriler. Hatırlayın, 2008 krizi çıktığında aynı yılın ocak ayında 13.338 olan DJIA, kasımda 7.449 düzeyine geriledi. Hatta Şubat 2009'da 7.444 seviyelerinde dolaştı.
Yine WTI ham petrolün varili Temmuz 2008'de 145 dolardı, Kasım 2008'de 50 dolara düştü. Ve Aralık 2008'de 30 dolar oldu. Oysa dün WTI ham petrolün varili 91 dolar civarındaydı.
Daha net söyleyelim, dünyada kriz yok. Niye yok? Çünkü hem şirket hisselerine hem de emtiaya talep var.
Cevap olarak hemen, "merkez bankaları, dünyayı paraya boğdu onun için hisse senedi ve emtia talebi var" diyebilirsiniz. Unutmayın, cebinde para var diye hiç kimse bir beklentisi olmadan hisse senedine ve emtiaya para yatırmaz. Demek ki yatırım yapanlar ilerisi için olumlu beklentilere sahipler.
Peki kriz yoksa, ne var? Dünyada son dönemde yaşananlar neyin işareti?
Aslında dünyada bir trend değişimi var. Zengin ülkelerin dünya üretimindeki payı geriliyor. On yıl önce zengin ülkeler dünya toplam üretiminin üçte ikisini yapıyordu; şimdi yarısını yapıyor. 2030'da da ancak üçte birini yapabilecekler. Çünkü artık dünya üretiminin yarısından fazlasını gelişmekte olan ülkeler gerçekleştiriyor.
İşte bu nedenle zengin ülkeler 2012'de ortalama yüzde 1.4 büyürken gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 5.9 büyüyor. Avrupa'ya gelince... Avrupa'nın zengin ülkeleri bu yıl yüzde 0.2 küçülecek; Almanya hariç, göreli olarak küçülmeye devam edecekler. Dünya üretimi içindeki payları sürekli gerileyecek. Türkiye'nin de içinde bulunduğu Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Meksika, Endonezya, Güney Kore, Nijerya gibi ülkeler ise büyüyecek.
Zaten bütün işaretler de bunu gösteriyor. Mesela dünyada 2025'te en dinamik 75 şehir içinde Çin'den 29, Türkiye'den 2 şehir yer alıyor. Kara Avrupası'ndan ise sadece Almanya'dan tek bir şehir 51'inci sıradan listeye girebiliyor.
Bütün bunları dikkate almayıp, dünyadaki trend değişimini kriz diye yorumlarsanız ekonomi yönetiminde hatalı sonuçlara ulaşırsınız.
Türkiye'de üretimi kısmak yerine, ülke ekonomisinin yönünü talebin geldiği yöne çevirmeniz gerekir. Çünkü ekonomide büyümek yerine siz aksine bugün yapmakta olduğunuz gibi hızınızı azaltırsanız, kapasitenizin çok altında kalırsınız.
Türkiye'yi gelişmekte olan ülkelerin 2012 ve 2013'te dünya ortalama büyüme hızı olan yüzde 5.9 ve yüzde 6.5'in altında bırakmak asla doğru politika tasarımı olamaz.
İşte bu nedenle dünya ekonomisindeki gelişmenin yönünü doğru okumak ve Türkiye gibi ülkelerin lehine işleyen dünyadaki trend değişimine kriz dememek şart. Buna kriz derseniz ve ekonomi politikanızı böyle oluşturursanız, sonunda Türkiye'yi zorla krize sokarsınız.