TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD YİK toplantısında şunları söylüyor: "Uludere'de ne olduğunu anlamak, Afyon'daki patlamanın arka planını, sebeplerini öğrenmek, sorumlularını bilmek ister vatandaş... Susmak da istemez. Ne darbe dönemlerindeki gibi atanmışların, ne de kendi oyuyla seçilenlerin onu susturmasını hiç istemez. Demokrasilerde işler böyle yürümez. Bunu kabul edemeyiz" diyerek demokratik taleplerini dile getiriyor.
TÜSİAD Başkanı doğru söylüyor. Ama bu söylemin doğruluğuna bakarak yanılgıya düşmeyelim. Çünkü sorunlar ekonomide şeffaflığın eksik olmasından kaynaklanıyor. Öyle ki, Türkiye'nin en önemli sorunu şirket hesaplarının şeffaf olmamasıdır. Bunu herkes biliyor.
Şirketler şeffaf olmayınca siyasetin finansmanı da şeffaf olmuyor. Yani ticaret şeffaf değilse, kamu hizmetlerinin görülmesi dahil o ülkede her alanda gölgeler oluşuyor. Dolayısıyla asıl sorun şirket hesaplarının şeffaf olmayışından kaynaklanıyor.
Bu yüzden TÜSİAD Başkanı haklı demokratik taleplerini dile getirirken bile haklı olamıyor. Çünkü TÜSİAD şirketlerin şeffaflaşmasına yanaşmıyor.
Türkiye'de şirketlere şeffaflık getirecek ve ticari hayatın kalitesini artıracak yasaya TÜSİAD'ın kısa süre önce gösterdiği tepkiyi hatırlayın. Bu yasa, Prof. Dr. ÜnalTekinalp'in başkanlığında bir ekip tarafından yıllarca uğraşılarak hazırlanan yeni Türk Ticaret Kanunu'ydu (TTK). AB'ye uyum için gerekli en önemli yasaydı bu. TOBB ve TÜSİAD, yeni TTK'nın şeffaflık hükümleri aleyhine birlikte öyle büyük gürültü çıkardılar ki, yasanın bir bütün olarak yürürlüğe girmesini engellediler.
Bu iki kuruluş, siyasiler üzerinde yoğun bir lobi çalışması yaptı ve milletvekili maaşları dışında uzlaşamayan CHP, MHP, BDP ve AK Parti'yi şeffaflık hükümlerinin uygulanmaması ve TTK'nın şeffaflık hükümlerinin değiştirilmesi konusunda bir araya getirdi.
Tuhaflık bununla bitmedi. Yeminli mali müşavir olan CHP lideri Kılıçdaroğlu, AK Parti Grup Başkan Vekili Canikli ve CHP Grup Başkan Hamzaçebi bir de kendilerine ayrıcalık sağlamak için denetimde yetki ayrımı getirdiler, yeminli olmayan ve sayıları 84 bini bulan meslektaşlarını arkadan vurdular.
Anlayacağınız büyük uzlaşmayla 1 Temmuz 2012'de yürürlüğe giren yeni TTK'nın şeffaflık hükümleri kaldırıldı. Sermaye şirketinden ortakların para çekme yasağı, faturaya sorumlunun isminin yazılması koşulu ve uluslararası muhasebe standartlarına uygun mali tabloların internet sitesinden yayınlaması gibi şeffaflık hükümleri hep yok edildi.
TTK'da yapılan bu değişikler sonucunda, artık şirketlerin devlete ne kadar vergi verdiklerini ve devletten ne kadar yardım aldıklarını mukayese edip bazıları vergi mi veriyor yoksa devletten daha çok yardım mı alıyor gerçeğinin üzeri kapatıldı.
Bu durumda şirketlerin paralarını vergi cennetlerine götürüp götürmediklerini gene öğrenemeyeceğiz. Hangi şirketlerin borçlarının ne kadarının yurtdışından ve yurtiçinden alındığı, bunların gerçek borç mu yoksa bir cepten diğer cebe aktarılan para mı olduğunu da bilemeyeceğiz.
Yüksek cari açığın nasıl finanse edildiğini eskiden olduğu gibi yine öğrenemeyeceğiz. Devlet ihalelerine giren şirketlerin gerçek şirket olup olmadığını da anlayamayacağız.
İşte bu nedenle yeni TTK'nın şeffaflık hükümlerinin değiştirilmesini sağlayan ya da bu konuda sessiz kalan TÜSİAD'ın şimdi şeffaflık talep etmesi timsahın gözyaşlarından başka bir anlama gelmiyor. Çünkü bu ülkede şeffaflığı önleyen kesimler TÜSİAD ve TOBB oldu.
Oysa şeffaflığın sağlanmasında TTK çok önemliydi. Çünkü 350 milyar lira olan 2012 merkezi bütçesinin 81.6 milyar lirası maaşlara, 84 milyar lirası sosyal güvenliğe, 50 milyar lirası faizlere gidiyor. Mal ve hizmet alımı tutarı ise 28.8 milyar lira oluyor. Kısacası 1 trilyon 426 milyar lira olan milli gelirin yüzde 2'lik kısmına denk düşen tutar Devlet İhale Yasası'nı ilgilendiriyor.
Halbuki Türkiye'nin 1.4 trilyon liralık milli gelirinin tümü TTK'da düzenlenen hükümlerle denetleniyor. Bazılarının sürekli İhale ve Sayıştay yasalarındaki eksiklikleri gündeme getirirken TTK'dan hiç söz etmemelerinin nedeni de işte bu manipülasyondan kaynaklanıyor.
Anlayacağınız, yeni TTK'daki şeffaflık hükümlerini değiştirttikten sonra ortaya çıkıp şeffaflık talep etmek hiç inandırıcı olmuyor.
Vatandaş Uludere'yi, Afyon'u merak ettiği gibi, Türkiye halkının emeğiyle ürettiği 158 milyar doları vergi cennetlerine kaçırıp sonra Türkiye'ye bu paraları borç olarak verenlerin kim olduğunu da öğrenmek istiyor. Vatandaş, "ben ekmek alıyorum vergisini ödüyorum, su içiyorum vergisini ödüyorum. İngiltere'deki Vergi Adaleti Ağı tarafından saptanan Türkiyeli zenginlerin 158 milyar doları niye vergi cennetlerinde bunu bilmek istiyorum" diyor.
Zenginler kulübü TÜSİAD bu ekonomik konuyu acaba niye gündeme getirmiyor?