Türkiye'de her darbe ekonomik refahı azalttı. Her darbenin ardından fert başına gelir düştü. Ama bu tabii ülkede herkesin gelirinin düştüğü anlamına gelmiyor. Darbeyi destekleyenlerin gelirleri her darbede çoğalırken, küçük işletme sahiplerinin, esnafın ve emekçilerin gelirleri hep azaldı.
Gelelim darbelerin nasıl halkın refahını azalttığına... 1960 darbesi öncesinde Türkiye'de fert başına gelir 583 dolar düzeyindeyken, darbenin ardından 194 dolara geriledi.
Ancak 1969'a gelindiğinde fert başına gelir 1959'daki seviyesini aşabildi.
1971 askeri muhtırasının ardından da fert başına gelir 538 dolardan 476 dolara geriledi.
Aynı oyun 1980 darbesinde de yaşandı. 1980 öncesinde fert başına 1.876 dolar olan gelir, darbe öncesi gelir düzeyini ancak 1989'da aşabildi. 1980 darbesinde işçi ve özellikle de memur maaşları reel olarak büyük miktarlarda azaldı. Post modern darbe 28 Şubat'a gelince, toplum ondan da payını aldı. Askeri müdahale öncesinde 4 bin 12 dolar olan fert başına gelir seviyesi, ancak 2003'te aşılabildi.
Peki her darbede halkın kaybettiği bu paralar kimlere gitti? Tabii ki darbeyi destekleyen kesimlere. Kim bu kesimler?
1960'tan 1984'e kadarki süreçte, darbe destekçileri hep ithal ikamesinden faydalanan İstanbul sermayesi oldu. Yüksek gümrük duvarlarıyla ve devlet destekleriyle korunan bu kesimlerin sömürüsüne, Turgut Özal, ithal ikamesinden ihracat önderliğine büyüme modeline geçerek son verdi.
1960'lı yıllarda Asya ülkeleri dünya rekabetine açılırken, bizde darbeleri destekleyenler Türkiye'yi 1984'e kadar rekabete kapattılar.
Ancak 1984'ten sonra Anadolu'da organize sanayi sitelerinin kurulması, telekomünikasyon ve enerji yatırımlarının yapılması ve yabancı dilde eğitim yapan okulların artık Anadolu'nun her il merkezinde hatta ilçelerde açılması sayesinde yeni bir üretici sınıf gelişti. Artık Anadolu sermayesi, İstanbul'un bayiliğinden kurtulup kendisi üretime başladı. İşte Anadolu'nun bu yeni üretici sınıfı İstanbul'un statükocu sermayesini çok rahatsız etti.
Dünkü bayiler birdenbire üretici olup İstanbul sermayesine rakip oldular. Bunu önlemenin yolunu İstanbul sermayesi yine askerde gördü.
Ve işbirliği yaptıkları yabancı ülkelerle birlikte 28 Şubat post modern darbesini planladılar.
Darbenin o tarihte derin ABD ve İsrail tarafından desteklendiğini, o dönemde ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 7. katında yapılan toplantıyla aktaran Cengiz Çandar, önceki hafta Taraf'ta Neşe Düzel'e bu süreci net şekilde anlattı. Bu açıklamanın hemen ardından ABD ve İsrail temsilcileri medyada harekete geçip yalanlamaya kalktılar ama nafile... Her söyledikleri, her yazdıkları Cengiz Çandar'ı adeta doğruladı.
Zaten darbelerin ekonomiye maliyeti de, geçmişte neler döndüğünü çok güzel anlatıyor. 28 Şubat post modern darbesinin ardından Hazine'nin faiz harcamaları 1997'de 1.7 katrilyon lira tutarken, 1998'de birdenbire 5.6, 1999'da 10.7 katrilyon liraya yükseldi. Türkiye darbe destekçilerinin faiz ve rantlar yoluyla kolay para kazandığı bir ülkeye döndü. İnanamayacaksınız ama elinde olmayan Hazine tahvilini vatandaşa satan bankalar bile oldu. Darbeyi destekleyenlerin içlerini boşattıkları kamu ve özel bankaların Hazine'ye maliyeti 380 milyar liraya ulaştı.
Bu rakamı Hazine'den sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan açıkladı.
Darbe destekçileri, 380 milyar lirayı halkın cebinden aldılar. Vatandaş ağır dolaylı vergilerle bu bedeli ödedi ve hâlâ ödemeye devam ediyor. İşte bu nedenle Başbakan Erdoğan cumartesi günü MÜSİAD Genel Kurulu'nda, 28 Şubat darbesiyle ortaya çıkan bu maliyetin hesabının sorulmasını istedi. "28 Şubat'tan palazlananlar hesabını vermeli" dedi. Hatta Başbakan 27 Nisan e- muhtırasının da hesabını sordu. Bir gecede büyük paraların kazanıldığını, 26 Nisan Perşembe günü borsanın rekor kırdığını, 48 bin 33 puana ulaştığını, 27 Nisan Cuma gecesi malum bildirini ardından borsanın 43 bin 528 puana gerilediğini ve hisseleri işlem gören şirketlerin değerinin o üç gün içinde 20 milyar dolar azaldığını açıkladı.
Ayrıca bir puanlık faiz artışının Türkiye'ye yıllık faturasının da 2 milyar lira olduğunu söyledi.
Kısacası, her askeri müdahaleden ve darbeden aslında ekonomi darbe aldı. Bunun mağduru dar gelirli vatandaş oldu. Bedelini yüksek vergi, işsizlik olarak ödedi. Her darbenin ardından geliri azaldı.
İşte bu nedenle Başbakan, "bu sürecin tüm aktörlerinden hesap sorulmazsa aynı felaketi torunlarımız yaşar" diyor.