Türkiye'nin ekonomisini IMF'siz yönetemeyeceğini ileri sürenler yanıldı. IMF'siz dış kaynak bulunamayacağını ve adeta batacağımızı iddia edenler, elde edilen büyüme oranları karşısında şimdi acaba gene ne bahaneler bulacaklar. Bu konuda yaratıcılıkları müthiş. Bu yüzden olmayan riskleri arka arkaya sıralamalarına hiç şaşırmamak gerekiyor. Ama neticede işler onların planladığı gibi gitmedi, bu aşikâr. Amaçları AK Parti Hükümeti'ni ekonomi cephesinden vurmaktı, olmadı.
Hatırlanacaktır, 2011'in seçim yılı olması nedeniyle ekonomide yaşanacak başarısızlık, iktidarı düşürmenin bir yolu olduğundan, son üç yılda sürekli beklentileri olumsuza çevirme propagandası yapıldı. AK Parti karşıtları 2009'da başarılı da oldular. İç talebi, beklentileri olumsuza çevirerek daralttılar. Ekonomi küçüldü ama Hükümet'in kamu maliyesinde mali disiplini elden bırakmaması Türkiye ekonomisine güveni artırdı. Tüketici güven endeksi beklentileri olumsuza çevirme propagandası nedeniyle Kasım 2008'de 68.88 seviyesindeyken Kasım 2011'de 96.4 oldu. Kısacası tüketici güveni hızla çoğaldı. Faiz lobisinin bütün beklentileri boşa çıktı. Ekonomi son iki yılda üst üste adeta rekor kırarak büyüdü. 2010'da yüzde 9.2, 2011'de de yüzde 8.5 büyüme gerçekleşti.
Ayrıca Türkiye G-20 ülkeleri arasında 2011'de en hızlı istihdam yaratan ülkeler arasında da birinci oldu. Böylece işsizlik oranı 2011'de bir önceki yıla göre 1.6 puan azalarak yüzde 9.8 olarak gerçekleşti. Avrupa Para Birliği'ne üye ülkelerde işsizliğin ortalama yüzde 10.8'e çıktığı dikkate alınırsa, dünya ekonomisindeki krize rağmen istihdam artışında Türkiye'nin çok iyi performans gösterdiğini söyleyebiliriz.
Peki bundan sonra ne olacak? Açıklanan 2011 yılı son üç ay büyüme verilerine göre, ihracat yüzde 6.7 artarken, ithalat yüzde 5.1 azaldı. Bu bize, Merkez Bankası'nın ihracatı destekleyen döviz kuru politikasının tuttuğunu gösteriyor. Yüksek faizdüşük kur politikasından vazgeçilmesi ihracata ağırlıklı büyümeye geçtiğimizi ortaya koyuyor.
Zaten 2012'nin ilk üç ayında dış ticaret verilerinde görülen değişme, özellikle ihracatın ithalatı karşılama oranlarının artışı, ekonominin tutarlı bir çizgide ilerlediğini gösteriyordu. Böylece ekonomide bazılarının iddia ettiği gibi sert bir iniş söz konusu değil. Hedeflenen yüzde 4'lük büyümenin büyük bir şok olmadığı takdirde tutacağı görünüyor. Böylece yumuşak iniş başarılmış olacak.
Peki Türkiye ekonomisinin şu anda yaşadığı sorun ne? Sorun, dış ticaret hadlerinin aleyhimize gelişmesi. Bilindiği gibi dış ticaret haddi, ihraç ettiğimiz mal fiyatlarıyla ithal ettiğimiz mal fiyatlarının birbirine oranını anlatır. Türkiye enerji hammaddesi ithal ettiğinden, enerji hammaddesi fiyatları da son dönemde hızla arttığından, dış ticaret hadleri aleyhimize gelişiyor. İhraç ettiğimiz malların fiyatları ise yükselmiyor. Bu durumdan kurtulmanın yolu da yine kur politikasından geçiyor. Türk parasının aşırı değerlenmesine izin verilmediği takdirde, ithal ikamesine yönelerek yerli enerji kaynaklarını da orta vadede devreye sokarak enerjide dışa bağımlılık azaltılabilir. Böylece dış ticaret hadlerinin olumsuz etkisi en aza indirilebilir. Tekrar 2011'in yüksek oranlı büyüme oranına dönersek... Bu tablo bize, IMF hastanesine yatmayan bir Türkiye'nin, mali disipline bağlı kalabildiğini gösterdi. Böylece seçim yılında bile mali disiplinden sapmayan Hükümet'in, bundan sonra da mali disiplinden sapmayacağını düşünebiliriz. Anlayacağınız, mali disiplin sürdüğü takdirde risklere karşı dayanıklıyız. Faiz lobisine yine iyi bir haber yok maalesef.