Faiz lobisi faizlerin artması için sürekli baskı yapıyordu. Son dönemde sıkı para politikası izlenip de politika faizleri koridora alınınca faizler yükseldi. Hazine gösterge tahvili faiz oranları yüzde 8.5'dan yüzde 11.5 seviyesine yükseldi.
Anlayacağınız faiz lobisinin istediği oldu ama onlar bu defa dövize saldırdılar. Çünkü Merkez Bankası'nın "yüksek faiz-düşük kur" politikasını terk etmesi, onları bu yıl döviz kurunda yaşanan yüzde 20'lik devalüasyondan zarara soktu. Şimdi yapmak istedikleri şey, dövize spekülatif atak başlatıp kurları yukarı çıkartarak Merkez'i korkutmak! Böylece faizi daha da artırıp tekrar kurları aşağı çekerek zararlarını kapatmak! Bir de Hazine'den şimdi yüksek faiz alıp yıl sonunda faizler düşünce 2009'da yaptıkları gibi aşırı kâr etmek.
Bu süreç lobilere teslim olmadan devam ettirildiği takdirde Türkiye ihracatını çoğaltmaya, işsizliğini azaltmaya dolayısıyla büyümeye devam eder. Aksi takdirde Türkiyeliler olarak faizlerin artması için lobi yapanlara teslim olur, Türkiye'nin kredi notunu düşük tutturup sürekli kolay para kazanmaya alışmış kesime kaynak aktarmaya devam ederiz.
Zaten dış basında destek aldıkları yazılara bakınca, faiz lobisinin hedefinin nihayette hükümeti düşürmek olduğu açıkça görülüyor. Amaçları tekrar askeri vesayetin hüküm sürdüğü, kamu harcamalarının faiz lobisi ve statükocu İstanbul sermayesi lehine planlandığı bir ekonomiye dönüşmek. Oysa ekonominin eskiye dönmeye niyeti yok. Çünkü faiz lobisinin ve onun yurt dışındaki elemanlarının bütün olumsuz propagandalarına rağmen, Türkiye'de ekonomi iyi durumda. Hatta ekonomi, Hükümet'in ekonomi yönetiminin düşündüğünden de iyi durumda.
Bu ilginç durumu hemen açıklayalım... Hükümet, kredi arzının hızlı arttığını ve bunun cari açığı çoğalttığını düşünüyor. Ve bu amaçla kredi arzını kısmaya çalışıyor. Oysa kredi arzı incelendiğinde, toplam krediler öyle söylendiği gibi tehlikeli biçimde çoğalmadı. Sadece kredilerin kompozisyonu değişti! Kamuya verilen krediler, bütçe açığı kapandığı için özel sektöre verildi.
Bakın 2010 yılı sonunda bankaların kamuya verdiği kredi 192 milyar lira tutuyor. Bu miktar kamu kredisi 2011 sonunda 129 milyar liraya geriliyor. Ve gerileyen kamu kredisinden 63 milyar lira bu defa özel sektöre kredi olarak veriliyor. Bu nedenle toplam kredi hacmi 690 milyar liraya yükseliyor ve yüzde 30 artmış görünüyor. Ve kamu kredileri dikkate alındığında, artan kredi tutarı sadece yüzde 16 oluyor. Aynı dönemde tasarruf mevduatı da yüzde 14 artarak 731 milyar liraya çıkıyor. O halde Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülke tasarruf mevduatını aşan bir kredi hacmi de söz konusu değil ülkemizde.
Hemen belirtelim kamu kredisi azalırken özel kesim kredisinin artması ekonomiye verimlilik yönünden olumlu etki yapıyor. Ama bu gerçek nedense atlanıyor. Hükümet, işte bu değişimi görmüyor ve kredi hacmi arttı diye telaşlanıyor. Oysa amaç, ekonomide yapısal dönüşümü sağlayıp verimli çalışmaktır. Türkiye'de işte bu yapısal dönüşüm gerçekleşiyor. Dolayısıyla ekonomi, hükümetin sandığından çok daha iyi bir durumda bulunuyor.
Bugün Türkiye ekonomisi müthiş bir yapısal dönüşümden geçiyor. Devletin ekonomide payı azalıyor, dışlama etkisi kalkıyor. Böylece daha verimli bir ekonomiye doğru gidiliyor.
Dolayısıyla faiz lobisinin bazı dış basınla birlikte beklentileri olumsuza çevirmek amaçlı propagandasına kanmayalım. Ekonomi sağlam, sıcak para girişi durdu, Türk parası rekabet gücü kazandı, dış şoklara göre daha dayanıklı hale geldi. Cari açık, özel sektörün borcundan kaynaklanıyor. Üstelik bu borcun bir kısmı da vergi ödememek amacıyla özel sektörün yurtdışında tuttuğu kendi parasından kendine verdiği borç. Faiz lobisi sadece kara propaganda yapıyor. Ekonomi ise hükümetin düşündüğünden de daha aydınlık bir yolda ilerliyor.