Dünyada son otuz yılda ekonomik krizler, hep gelişmekte olan ülkelerden sıcak para çıkışıyla başladı. Sıcak paranın çıkmasıyla döviz kurları bir günde en az yüzde 25 değer kaybederdi ve ülke krize girerdi. Dolayısıyla bankacılık sistemi yeterli sermayeye sahip olmadan, o ülkede sermaye akımlarının serbest bırakılmasına karşı çıkılırdı. Meksika'da 1994'te yaşanan Peso krizi, 1997'de Asya krizi, 1998'de Rusya ve Brezilya krizi, 2001'de Arjantin'de Tango krizi ve yine 2001'de Türkiye'de yaşanan Anayasa krizi hep aynı nedenlerle yaşandı. Sıcak para gitti, kriz geldi.
Oysa şimdi zengin ülkelerde yaşanan ekonomik krizin nedeni bu değil. Zenginlerin krizi, ani sermaye çıkışıyla ülke parasının aniden aşırı değer kaybetmesinden çıkmadı.
ABD'deki kriz, konut piyasasında kullanılan finansal araçların üzerine yeni borçlanma araçları kurarak oluşturulan finansal mühendisliğin çökmesiyle başladı. Batan şirket ve bankalar mecburen devlet tarafından kurtarıldı. Bu defa devletlerin bütçe açığı ve borç yükü artınca maliye politikasının sürdürülebilirliğine güven kalmadı. Dolayısıyla özel sektörün kurtarılması birdenbire devletin mali krizine dönüştü. Kısaca finans kesiminin kurduğu kâğıttan kulelerle sağlanan refah birdenbire çöktü. Niye çöktü? Çöktü çünkü üretimden kopan zengin ülkeler, zenginliğin tek kaynağını finansal kesimde gördüler.
Zengin ülkeler, paradan para kazanmak zahmetsiz bir iş olduğu için onun cazibesine kapıldı ve imalat sanayisinin zor işlerini gelişmekte olan ülkelere aktardılar. Ama şunu atladılar. Gelişmekte olan ülkeler bu üretimi yaparken bilgiyi de geliştirdiler. On yıl önce dünya üretiminin üçte birini yapan gelişmekte olan ülkelerden Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Türkiye, Meksika, Endonezya ve Güney Kore dünya üretiminin yarısından fazlasını yapmaya başladılar. Örneğin bu yıl dünya toplam ithalatının yarısını gelişmekte olan ülkeler yapacak. Tahminlere göre dünya dış ticaretinin yüzde 70'i 2030'da gelişmekte olan ülkeler arasında yapılacak.
Peki niye anlattık bütün bunları? Önceki gün Financial Times'da yayınlanan habere göre, otomobil ve hafif kamyon dahil dünya otomotiv endüstrisi satışları 2011'de 75 milyona ulaşarak rekor kırdı. Geçen yıla göre satışlar yüzde 4 çoğaldı. Bu rekorun kırılmasında, Türkiye ve Rusya'nın başı çektiği Doğu Avrupa ve Latin Amerika önemli rol oynadı. 2012'de otomobil ve hafif kamyon satışlarının yine yüzde 4 artarak 78 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor.
Bu ülkelerde üretim ve satışlar patlarken, o halde krizi kim yaşıyor? Zengin ülkeler yaşıyor. Çünkü onların dünya üretimindeki payları düşüyor. Gelişmekte olan ülkeler artık daha çok üretip daha çok tüketiyorlar. İşte bu nedenle bu kriz zengin ülkelerin krizi, bu kriz bizim krizimiz değil. Bunun çok somut göstergeleri var. Cihan Haber Ajansı'na göre, Türkiye, İsveç'in batan otomotiv şirketi Saab'a talip oldu. Anlayacağınız, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerden farklı bir çizgide ilerliyor.
Bizdeki faiz lobisinin Türkiye'yle ilgili olumsuz beklenti yaratma çabalarına siz kulak asmayın. Onların amacı eskisi gibi haksız yüksek faizle kolay para kazanmak. Oysa kolay para kazanma modeli dünyada çöktü. Zengin ülkeler bu model nedeniyle battılar. İstediğimi parayla yaptırırım zihniyeti artık bitti. Bundan sonra kim üretiyorsa, teknolojiyi de o yenileyecek, pazarı ve parayı o kazanacak. Geçmişin dünyasında kalan faiz lobisine geçmiş olsun.