Her ülkede eğitim ve sağlık en önemli yatırım harcamaları arasında sayılır. Çünkü eğitimli ve sağlıklı insan daha kolay iş bulur ve böylece gelirini ve refahını hızla artırabilir. Siyasilerin de zaten topluma en temel vaadi bu değil midir? Yönetmeye talip oldukları ülkenin insanlarına önce iş ve refah sağlamak. Yani işsizliği ve fakirliği azaltmak hatta yok etmek...
Bir ekonomide fakirliğin azaltılmasının temel göstergesi, kamu bütçesinden eğitim ve sağlığa yapılan harcamaların büyüklüğüdür. Bu ölçüyü son döneme uygularsak, AK Parti Hükümetlerinin iş ve refah artışı konusunda başarılı olduğunu rakamlara bakarak söylemek mümkün. Çünkü 2002'de eğitim ve sağlık harcamalarının payı, toplam bütçe harcamaları içinde yüzde 10 seviyesindeydi, 2011'de yüzde 17'ye yükseldi. İç ve dış güvenlik harcamalarının payı ise aynı dönemde yüzde 12'den yüzde 10 seviyesine geriledi. Böylece verimsiz militarist harcamalar azalırken, verimli sağlık ve eğitim harcamaları çoğaldı ve refah arttı. Nitekim, fert başına gelirin son sekiz yılda üç kat artması da bu gözlemimizi doğruluyor.
Peki eğitimde, bütçe dışından öğrencilere yapılan destek nasıl gerçekleşiyor? Bunun yolunu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan açıkladı. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan ihtiyaç sahibi ailelerin çocuklarını düzenli olarak okula göndermeleri şartıyla her ay eğitim yardımı verildiğini söyledi. Bu arada, kız çocuklarının okullulaşma oranları ile ilköğretimden ortaöğretime geçiş oranları da artırılmaya çalışılıyor. Son rakamlara göre, kız çocuklarına ve ortaöğretimde devam eden öğrencilere verilen yardım miktarı şöyle sıralanıyor.
* İlköğretime devam eden erkek/ay: 30 TL
* İlköğretime devam eden kız/ay: 35 TL
* Ortaöğretime devam eden erkek/ay: 45 TL
* Ortaöğretime devam eden kız/ay: 55 TL
Bütün bu ödemeler, kadının aile ve toplum içindeki konumunun güçlendirilmesi amacıyla doğrudan annelere yapılıyor. Şartlı eğitim desteğinden 2 milyon 118 bin 821 öğrenci faydalanıyor.
Sağlıkta fakirlere sağlanan imkânlara gelince… Hiçbir sosyal güvencesi bulunmayan ve aylık geliri 225 liranın altında olan herkese sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanması ve bedelsiz ilaç alması için "yeşil kart" veriliyor. Böylece sağlık hizmetleri düşük gelir gruplarına bedelsiz ulaştırılıyor. Halen 9.5 milyon kişi yeşil karttan faydalanıyor. Yine çocuk ve kadın sağlık kontrol hizmetleri de düşük gelir gruplarına bedelsiz veriliyor. Ayrıca bakıma muhtaç engellilerin ailesine de her ay 540 lira bakım yardımı yapılıyor.
Genel seçim sürecine girildiği şu günlerde, siyasi partiler seçmenin karşısına başta eğitim olmak üzere çeşitli yardım vaatleriyle çıkmaya başladılar. Bu vaatlerin gerçekçi ve uygulanabilir olması için, sözler verilirken hesabın iyi yapılması ve mevcut yardım sisteminin aksayan yönlerinin dikkate alınması şart. En önemlisi de paraların boşa gitmemesi için de yapılacak yardımların koşula bağlanması gerekiyor. Aksi takdirde insanları eğitimden ve çalışmaktan uzaklaştıran koşulsuz yardım önerileri sorunları çözeceğine sorunları çoğaltır, işsizliği, tembelliği ve eğitimsizliği artırır.
Hatırlamakta fayda var… 1991'de kurulan Demirel-İnönü Koalisyon Hükümeti, kadınları 38, erkekleri 42 yaşında emekli etti. Seçimi kazanmak için kim ne veriyorsa beş lira fazlasını vereceğini vaat etti. Tansu Çiller, insanlara, ev ve araba vereceğine dair iki anahtar sözü verdi. Bu popülist önerilerin hepsi hüsranla sonuçlandı.
Erken emeklilik bütçeyi zora soktu, sosyal güvenlik sistemini çökertti ve büyük ekonomik krize zemin hazırladı. Çiller'den iki anahtar bekleyenler, kendi emekleriyle satın aldıkları ellerindeki anahtarları da bu peşpeşe yaşanan krizlerde kaybettiler. O yüzden aman dikkat edin… Hangi siyasi parti size koşulsuz yardım öneriyorsa, ondan uzak durun. Paranın kaynağı kadar, o paranın kime, nerede, hangi koşulla, ne kadar süreyle, nasıl verileceğini mutlaka sorun, sorgulayın. Bütün ekonomik krizlerin esas bedelini sıradan vatandaşın ödediğini unutmayın.