Siyasetçi nasıl halkla inatlaşamazsa, işadamları da ekonomiyle inatlaşamaz. Başbakan Tayyip Erdoğan, anayasa değişiklikleriyle halkın özgürlük, demokratikleşme ve hukuk taleplerini yerine getirmeye çalışıyor. Bu arada İstanbul merkezli büyük sermayenin temsilcisi TÜSİAD ise hayatın akışına karşı kürek çekiyor.
TÜSİAD içinde örgütlenen bir grup statükocu işadamı, "siyasette askerin, bütçede de IMF'nin vesayetinin" sürmesi için ekonominin ve piyasanın gerçeklerine karşı savaş veriyor. Çünkü bunlar, devleti hâlâ kendi emirlerinde işleyen bir aygıt olarak görüyor. Devlet eskisi gibi onlardan aldığı emirleri yerine getirmeyince de, seçilmiş iktidarlar üzerinde askerin gene hegemonya kurmasını istiyorlar.
Devletin sopasının, halkın üzerinde sallanmasını talep ediyorlar. Anayasa değişiklikleriyle ilgili suskunluklarını da, 'tarafsızlıkmış' gibi sunmaya çalışıyorlar. Demokrasiye karşı nasıl tarafsız kalınabildiğini açıklayamadıkları için de, bir zamanlar demokratikleşme ve sivil anayasa raporları hazırlamış bir dernek olarak üzücü durumlara düşüyorlar.
Tek tek soralım... Bir sivil askeri mahkemede yargılanmak ister mi? Bir işadamı hâkim kararı olmadan vergi borcu nedeniyle uçaktan karga tulumba indirilmek ister mi? Devletin istihbarat örgütlerinin hazırladığı fişlerle hayatının kararmasını ister mi? Yaptığı yatırımın, yüksek yargının yetkisi dışındaki "yerindelik kararlarıyla" engellenmesini ister mi? Gerçek bir işadamı bunları istemez. Peki o zaman niye TÜSİAD referandumda evet demeyerek bütün bu hukuk dışılıkların sürmesini istiyor?
Çünkü TÜSİAD, Anadolu sermayesinin sadece İstanbul'un ürettiklerinin "bayisi, acentesi" olmasına razı oluyor. Anadolulu işadamlarının kendi başlarına üretici-sanayici olmasına karşı çıkıyor. TÜSİAD, piyasaya, büyük sermayenin ürünlerinin dışında yeni ürünlerin girmesini istemiyor. Kendisine rakip mal üreten Anadolu sermayesinin yatırımlarını yok etmek istiyor.
Hatırlanacaktır, Anadolulu pek çok işadamının fabrikası, İstanbul'un büyüklerine rakip oldukları için devletin gücü kullanılarak kapatılmıştı. Ama artık TÜSİAD Anadolu'yu engelleyemiyor. Çünkü siyasiler, TÜSİAD'ın isteklerini artık eskisi gibi gözü kapalı yerine getirmiyorlar.
Anadolulu işadamı fabrikalar kuruyor, dünya fiyatlarında ve kalitesinde üretiyor, İstanbul'un büyük sermayesini hem iç pazarda hem de dış pazarda, rekabetiyle sarsıyor. Kısacası, Anadolu sermayesi artık İstanbul sermayesinin bayiliği peşinde koşmuyor. Kendi ürettiğini satıyor. Ortadoğu'da, Asya'da, Afrika'da ürünlerine yeni pazarlar buluyor. İstanbul'un büyük sermayesi ise zamanın ruhuna ve ekonominin hızına ayak uyduramıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, "taraf olmayan bertaraf olur" diyerek, işte bu gerçeğe dikkat çekti ve TÜSİAD'ı uyardı. Bazıları bunu bir tehdit olarak algılasa da, aslında Erdoğan, hayata ayak uyduramayanın hayat tarafından er geç tasfiye edileceğini hatırlattı. Kendisi de bir siyasetçi olarak halkın özgürlük, demokrasi ve hukuk taleplerini yerine getirmezse tasfiye olacağını bildiği için, TÜSİAD'a da "halkın demokrasi talebine sivil toplum örgütü olarak sen de sahip çık" çağrısında bulundu. TÜSİAD, çevresine bir baksa, bu talebin, piyasalarda çoktan somutlaştığını görür zaten.
Son dönemde piyasalardaki olumlu göstergeler, anayasa referandumunda "evet"in satın alındığını gösteriyor. Referandumda daha sivil ve demokratik bir anayasa yürürlüğe gireceği için, Hazine tahvillerine dünyanın dört bir tarafından yüksek tutarda talep geliyor, faizler geriliyor.
Güle güle TÜSİAD...