Bu haftaki yazım 'derbi ve Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi'ndeki Lille deplasmanı' içindi. Ama öylesine fırtınalar arka arkaya koptu ki mecburen gündemle ilgili yazı yazmak zorunda kaldım.
3 Temmuz'da 'Şike Soruşturması' başladıktan sonraki ilk yorumum "Çok ciddi bir olayla karşı karşıyayız" şeklindeydi. Geçen süreçte Futbol Federasyonu birtakım düzenlemelerle zaman kazanıp bu ağır sorumluluğun üstesinden gelmeye çalıştı. İşler gerçekten çok zordu, o dönemde UEFA'nın şike konusundaki net tavrını bildiğimden mutlaka işe dahil olacağını belirtmiştim. Sonunda da Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne alınmadı. Sonra ligler başladı ama bilinen bir gerçek vardı ki en geç Kasım veya Aralık başında iddianame açıklanacaktı. Bu arada 'Şiddet Yasası'nı hafifletici düzenleme çalışmaları başladı. Yeni şekliyle meclisten de geçti. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; kişilere özel olarak hazırlandığını ve bunun kamu vicdanını rahatsız ettiği gerekçisiyle yeni düzenlemeyi veto etti.
İTİRAZ ETMEMİŞLERDİ...
Yasadaki şike ile ilgili hapis cezalarının çok ağır olduğu görüşündeyim. Ancak bir de madalyonun öbür yüzü var... Futboldaki kronikleşmiş kirliliği, sürekli tırmanan saha içi ve saha dışı olaylarını en aza indirmek için futbolun içindeki tüm birimlerinin ortak görüşüyle 'Şiddet Yasası' hazırlandı. Meclisten süratle geçip Sayın Cumhurbaşkanı'nın onayıyla 14 Nisan tarihinde yürürlüğe girdi. Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra çıkmasında başlıca rol alanlar ve kamuoyu son derece memnundu. Bu ceza-i yaptırımlarla kimsenin artık kirli işler yapmaya cesaret etmeyeceği, taraftarların çıkarttığı olayların en aza ineceği ve futbolumuzun rahat bir ortama gireceği söylendi. Kimseden "Şikeyle ilgili hapis cezaları çok ağır" diye itiraz gelmedi. Ama 3 Temmuz gününden sonra yasanın değiştirilme çabaları başladı. İşte bu yüzden Sayın Cumhurbaşkanı bana göre de haklı olarak yeni düzenlemeyi veto etti. İddianamenin çıkacağı günler yakınlaşınca doğal olarak sıkıntılar arttı. Ali Koç, Fenerbahçe yönetimi adına düzenlediği basın toplantısında Pierre Cornu'nun ifadesini baz alarak Lutfi Arıboğan ve İlhan Helvacı'yı ağır ithamlarla topluma hedef gösterdi. Halbuki herkesin ortak fikri nedir; "Kimse suçluluğu kanıtlanmadıkça suçlu ilan edilemez." Bu gerçeği en çok dile getiren de doğal olarak Fenerbahçe yönetimi. Peki bir kişinin ifadesiyle bu konuda hiçbir delil yokken nasıl bu iki kişi suçlu ilan edilebiliyor?
UEFA HAREKETE GEÇECEK
Çıkan iddianame çok yönlü ve çok ağır, birçok kulübü içeriyor. Daha ilk günde 3 futbolcu acil tebliğlerle görev alamadı.
Hafta sonu 'TV Programları'nı izledim. Mehmet Ali Aydınlar bir programa bağlanıp Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne alınmama kararını iki sarılacivertli yöneticinin kabul ettiğini söyledi. Programda Fenerbahçe'nin iki yöneticisine, Federasyon Başkanı'na çok ağır eleştiriler yapıldı. Hatta yorumcular arasında dahi ağır söz düelloları yaşandı. Şu anda kaos ortamı içindeyiz. Sürekli hakaret içeren e-mailler alırken, kendi adamları Pierre Cornu'ya ağır ithamlarda bulunulurken, Fenerbahçe Kulübü tarafından CAS'a verilmişken, UEFA kesinlikle beklemeyecektir. Futbol Federasyonu'na "İddianame çıktı, yaptırımları uygula" diyecek.
Maalesef çok zor günler bizi bekliyor. Allah sonumuzu hayır etsin...