Yani insanı kusma noktasına getiren "Dedim.. Dedi" kavgaları..
Her gün ama her gün birbirinin ayni fotoğraflarla, birbirinin ayni haberler..
İnsan siyasetten de nefret ediyor, gazete okumaktan da.. Hatta öyle kötümserliğe kapılıyor ki, memleketten de umut keser oluyor..
Oysa Türkiye'de ne güzel şeyler oluyor son yıllarda..
Hele de yaşadığım İstanbul'da..
Okura keyif, okura neşe, okura umut verecek o kadar çok haber var ki, işlenip yazılsa..
Hayır.. İç karartma makinesi gibi medyamız, ayni şeyleri yazıyor, ayni şeyleri söylüyor..
Allah için söyleyin.. Bir meyhanede sabaha kadar içip, saatin beşinde dışarı çıktığında, orada tezgahtan 20 tane midye dolması yemesi Teoman'ın, her ama her gazetede resimleri ile yer alacak haber midir?.
Her ama her gazete, ayni ajansa abone ise, kendi magazin muhabiri yoksa, böyle oluyor işte..
Yahu neler var İstanbul'da!..
Yahu neler var, İstanbul'da!..
Kaç defa yazayım alt alta.. 10..
100!.. Bin kere yazsam yetmez.
Kör değneğini beller gibi, bir gün öncekine benzer, birbirinin kopyası gazeteleri satmaya uğraşıyor, sonra da merak ediyoruz..
"Tokyo'da tirajı 10 milyonun üstünde 3 gazete çıkarken, biz 76 milyonluk Türkiye'de 300 bin gazete sattık mı, niye bayram yapıyoruz" diye..
Perşembe öğleden sonra Serpil uğradı bana.. Yazları Tuzla'ya gelirler.. Şehre inmiş.. Pera'da Sahaflar Fuarı varmış.. Serpil'in haberi var, benim yok, iyi mi?.
Nerden olsun ki?. Yazan mı var?.
Bir Ergun (Hiçyılmaz) haber verirdi böyle şeyleri, bir yıldır o da uğramaz oldu, nedense.. "Akşama kadar vaktim var, bir sergiye gidelim" dedi..
Sabancı Müzesi'nde Miro sergisi var.. İstanbul Modern'de "Sinemanın Yüzüncü Yılı!." Haliç Kültür Merkezi'nde Artinternational Fuarı..
Ayni anda, ayni günde, üç dünya çapında sanat olayı..
Dünyanın kaç kültür merkezinde olur böyle sahneler sanırsınız?.
2010 Avrupa Kültür Başkenti olmak, sihirli bir dokunuş yaptı sanki kentimize..
Medyanın bütün ilgisizliği, ruhsuzluğuna rağmen, Güzel Sanatlar dalında harika şeyler yığılıyor adeta, doğru dürüst bir Kültür Merkezi, bir konser salonu bile olmayan İstanbul'a.. "Ötekiler devam ediyor daha..
Nasılsa gideriz. Artinternational üç gün. Onu görelim" dedi Serpil..
Gittik..
24 ülkeden.. Yani eskilerin deyişi ile, Çin Maçin dahil, savaşın göbeğindeki Irak dahil 24 ülkeden, 100'e yakın galeri..
400'den fazla sanatçı..
Yani insan nereye bakacağını şaşırıyor.. Şaşırıyor da, fuarı yönetenler de yardımcı olmuyor..
Sinemalarda Labirent diye bir film oynuyor.. 60 özel seçilmiş genç, içine kapatıldıkları Labirent'in sırrını çözüp, dışarı çıkmaya çalışıyorlar..
Gelsinler de bizde bu fuarın sırrını çözsünler..
Hepsini mi gördüm, kaç tane atladım.. Kaçının önünden yeniden geçtim..
Kaç defa söyledim yıllardır fuarcılara.. "Yahu benim gibi geri zekalı izleyicilere yardımcı olun.. Yere bir sarı şerit döşeyin mesela.. "Bunu izlerseniz tüm fuarı gezersiniz, deyin" dedim.. Umurlarında değil.
Neye yaradığını anlamadığım katlanmış kağıtta bir liste.. Zerre yardımı yok dolaşana.. Fuarın bir katalogu bile yok ki, eve döndüğünde bakasın.. Hatıra diye saklayasın..
Şimdi yarın son, bu harika şeyler görebileceğiniz serginin..
Bir şeyi daha anlatamadım.
Bizim medya ilgisiz olunca, fuarların reklamını, her nasılsa duyup gidenler yapıyor.. Bu hafta sonu Haliç dolup taşacak, biliyorum.
Bunlar pazartesi günü işte, okulda anlatıp dinleyenleri heyecanlandıracaklar..
Tamam.. Ama fuar bittiiiiiiii!.
Nasıl görecek meraklananlar?..
"Bu fuarları iki hafta sonunu içine alacak şekilde yapın.."
"Nasıl yapalım, bu kiralarla?.."
"Yahu Kültür Bakanlığı, sinemalara, tiyatrolara destek olmuyor mu?. Resim heykel sanatçılarına da böyle destek olsun. Fuar yapanların, hele böyle muhteşem fuar yapanların kiralarını ödesin.."
Kim uğraşacak ki?..
Sevgili İstanbullular!.. Yolu bu hafta İstanbul'a düşenler..
Vaktinizi, hatta bir tam gününüzü ayırın, Haliç Kültür Merkezi'ne gidin, dünyanın dört bir yanından gelmiş güzellikleri keşfedin.. Güzel bir gün yaşayın.. "Benim güzel ülkem" deyin, Haliç'e bakarak, yorgunluk kahvenizi içerken.
"Benim muhteşem ülkem" deyin ve benim gibi bir sallayın ruhumuzu karartan, bizi karamsar, kötümser yapan medyaya..
Özellikle de çocuklarınızı mutlak götürün.. Götürün ki, medyanın gizlediği bir bambaşka dünyanın varlığını daha küçük yaşlarında, anlasınlar..
Serpil'le fuardan çıkarken, eş kırmızı tişörtler giymiş çocuklara rastladık.. Göğüslerinde "Atatürk" imzası vardı.. Üsküdar Atatürk Ortaokulu öğrencileri imişler..
Öğretmenleri ayarlamış, düzenlemiş geziyi.. Üsküdar'dan Haliç'e..
Hem de bu İstanbul trafiğinde sanat fuarına..
Öğretmenlerine baktım..
Örtülü..
İşte Türkiye bu dostlarım.. Atatürk Ortaokulu'nun örtülü hocası, çocuklarını ta Üsküdar'dan, Haliç'e, sanat fuarı izlemeye getiriyor..
Bundan güzel ne olabilir?.
Gelsene gazeteci oraya.. O çocukların, o hocalarının resmini çeksene.. Onlarla röportaj yapıp, fark yaratsana..
Boş ver yahu.. Kim uğraşacak..
Teoman 20 midye dolması yemiş.. 20 gazete ayni resim ayni başlıkla ayni dolmaları yazar geçer.. Siz ihtiyar bunak Hıncal'ı boş verin, meslektaşlarım..
20 dolma da siz alın.. Okurlara yutturmak için!..