Dün yazılarımı bitirip gazeteden çıktıktan sonra öğrendim Berkin'in ölümünü.. 14 yaşında bir çocuk.. Gezi gecesi evinden çıkıp sokağın karşısındaki bakkala giderken, kafasına yediği gaz bombası fişeği ile komaya girmişti. Aylarca dayandı ama başaramadı. Ardından "Üzüntü" mesajları başladı..
Cumhurbaşkanı üzgündü..
Meclis Başkanı üzgündü. Siyasal parti liderleri üzgündü. Büyük kulüpler üzgündü.. Herkes, her kurum üzgündü. İş adamları, sendikalar, aklınıza ne gelirse..
Görünüşe göre, bu ülkenin her zamankinden fazla birlik beraberliğe ihtiyacı olan günlerde, ortamı germek için ellerinden geleni yapan, sabahtan akşama birbirlerine söven, aşağılayan, adeta halkı kamplara bölmek için çırpınanları, 14 yaşındaki bir çocuğun ölümü birleştirmişti..
Görünüşe göre.. O mesajları yayınlayanlar, o konuşmaları yapanlar ne derece içtendiler acaba?. Ne derece üzgündüler gerçekten?..
Yoksa bu ölümü de, emelleri için kullanma peşinde miydiler?.
Akşam, en başta İstanbul, Ankara ve İzmir'de Berkin'in ölümünü protesto etmek isteyenler toplanmaya başlayınca ortalık hızla karıştı..
Berkin, nişan alarak ateş eden bir polisin gaz bombası fişeği ile yaralanmıştı. Gaz bombalarını atan tüfeklerin 45 derece açıyla havaya nişan alması kuraldı ve her polis bu tüfeği kullanma eğitimi alırdı.
Dünyanın her yerinde.. Laf ola değil.. Televizyon artık her yeri gösteriyor. Venezüella'da olaylar var bugünlerde mesela.
Polis gaz bombası atıyor tüfeklerle.
Venezüella demokrasinin "d"sinin olmadığı bir diktatörlük.
Görüyoruz. Tüfekler insana değil, havaya çevrili..
Bizdekileri de gördük Gezi sırasında.. Doğrudan insana..
Protesto sebebi, Berkin'e ateş eden polisin aylardır bulunamaması..
Cumhurbaşkanından, sokaktaki vatandaşa, herkesin üzüntülü olduğu bir ölüm gününde, bu protestoya karşı, il yönetimleri ne yapmalı..
Ben Mekteb-i Mülkiye'de "İl İdaresi" okudum.. Valilik bir bilim değil, sanattır da ayni zamanda.. İyi okul yetmez.. Yetenek de gerekir yani.. Onu öğrendim..
Şimdi ülke, seçimler dolayısı ile zaten gergin.. Sportif olaylar da tuz biber ekmiş.
Herkes öfke küpü..
O zaman, dikkatli, anlayışlı, yatıştırıcı ve birleştirici olmak lazım..
İstanbul'dakiler Taksim'e, Ankara'dakiler Kızılay'a, İzmir'dekiler Konak'a yürüyecekler..
Bu üç kentin valisine soruyorum şimdi..
Yürüseler ne yapacaklar?. İki slogan atacaklar yürürken. Gittikleri meydanda da bir bildiri okuyacaklar.. Sonra.. Sonra hava zaten dondurucu ve yağışlı.. Dağılacaklar..
O zaman, yürüyenleri sessizce izleyeceksin.
Hatta yüreğin yetiyorsa, aralarına da karışacaksın.. "Ben de bu ölüme sizin kadar üzgünüm gençler" diye..
Taşkınlık yapmadan, çevreye zarar vermeden protesto etmelerine göz yumacaksın.
Sindireceksin.. Olay bitecek. Dünya bu ülkede demokrasi olduğunu görecek, konuşacak.
Bizim "Durumdan vazife çıkaran, kraldan fazla kralcı valilerimiz ne yaptılar?."
Yeni Berkin olayları yaratmak için ellerinden geleni.. Yürüyenlerin yolları su fışkırtan Tomalarla, gaz bombası atan polislerle kesildi.. Yayınlara maskeli TV spikerleri girdi. Bütün dünya sabaha kadar, terör yaşayan bir Türkiye seyretti..
İstediğiniz bu muydu, Sayın Valiler?.
Ülkenizin yüzünü böyle mi ağarttınız?.
Gençleri Taksim'e, Kızılay'a ve Konak'a sokmadınız.. Yunan'ı denize döktünüz yani.. Dünyaya "Helal olsun Türkiye'ye" dedirttiniz öyle mi?.
Dün yazdım.. Bugün gene yazıyorum..
Türkiye bıçağın sırtında yürüyor.. Tabii tahrikçiler var.. Tabii ortalığın karışmasından, kana bulanmasından medet umanlar var.. Bunlara engel olmak, Türkiye'yi Ukrayna, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Tayland'a çevirmek isteyenlere fırsat vermemek için, ulusun her bireyi ile soğukkanlı, anlayışlı ve hoş görülü olmak zorundayız.. En başta da idarecilerimiz, liderlerimiz..
Soğukkanlı, anlayışlı ve hoşgörülü olmak, idarecilik sanatının olmazsa olmaz şartlarındandır, Sayın Valilerimiz!..
Bugünlerde size o kadar çok görev ve o kadar çok sorumluluk düşüyor ki!.