"Mancini'nin ilk maçı.. İlk sınavı" diyenlere katılmıyorum. Bir takımı sezonun altıncı haftasında alan ve bir tek antrenmanla kenara geçen adamın takımı değildir sahada oynayan..
Mancini, Terim'in takımını onun yerine yönetti. Yanına da Terim'in yardımcısı Tafferel'i alarak.
Bu yüzden bu maça bakarak Mancini'yi yorumlamak ve değerlendirmek, acelecilik olur.. Juve- Galatasaray maçı bazı izlenimler verdi o kadar..
Bende bıraktıklarını söyleyeyim.
Fatih Terim de sahaya aşağı yukarı ayni 11'i çıkarırdı.. Sol bekte Riera/Hakan Balta'dan birini tercih ederek ve sağ açığa Engin'i koyarak. İtalya deplasmanında, hele Burak'ın son zamanlardaki form ve psikolojik düşüklüğünü dikkate alarak, o da tek forvetle oynardı.
Galatasaray maça Fatih Terim gibi, topa mümkün olduğu kadar fazla sahip olabilmek için kontrollü, risksiz, geriye ve ayağa, oyunu geliştirmeyen paslarla başlardı. Mancini de öyle başladı. Semih sakatlandığında oyuna Gökhan'ın girmesi de Fatih'le farklı olmazdı.
Galatasaray ilk yarıyı 1-0 önde bitirdikten sonra, ikinciye Fatih'le de, skoru korumak için geriye yaslanmış başlardı. Ama Mancini, dakikalar ilerledikçe, geriye yaslanmayı abartmaya başladı. Galatasaray öyle geriye çekildi ki, Juve, antrenmanda bile bulamayacağı rahat sahalarda oyun geliştirme imkânı buldu.
Düşünebiliyor musunuz?. Hemen her Juve akınında, Pirlo ki fevkalade iyi bir oyun kurucusu ve uzak şutları iyi atan adamdır, kaleyi tam karşıdan gören 40 metre gibi bir şut mesafesinde kendisini hep bomboş buldu. Çünkü Galatasaray'ın 10 kişisi, 18 üzerinde baraj kurar gibi yan yana dizilmişlerdi ve bunu savunma sanıyorlardı.
Mancini gibi bir hocanın böylesine "İntihar" denecek bir yanlışı görmemesi ve önlem almaması düşünülebilir mi?.
Nitekim intihar da etti Galatasaray.. İki Juve golü de bağıra bağıra, davul zurna çalarak geldi. 27 şut attı Juve düşünebiliyor musunuz?. 10 kişi ile savunma yapan bir rakibe 27 şut atacak pozisyon buluyorsanız, bu rakibin savunma nedir bilmediğini ve çok yanlış oynadığını gösterir. Galatasaray Real maçından beter bir hezimete uğrayabilirdi. Kurtaran Muslera da olmadı. İtalyanlar, sirklerdeki bıçak atıcıları gibi, Galatasaray direklerini avuta giden şutlarla çizdiler adeta. Kafayla, ayakla, hepsi korkunç şutlardı ve hemen hepsi kıl payı sıyırdı.
Mancini, tüm ilk yarı boyunca Sneijder'in nasıl sahte koştuğunu fark etmedi. Sahanın en kötüsü Hollandalı, istatistiklere metre olsun diye, Amerikalıların Easy Jogger dedikleri sahilde hafif koşu temposu ile sahada bomboş dolaştı durdu. Güya top yönünde hareket ediyor ama topa sahip rakibine basmaya teşebbüs bile etmiyor, hep ama hep boşa koşuyordu. Mancini bu maçın bandını izlerse, Sneijder'in takımı nasıl içerden vurduğunu, nasıl 10 kişi oynattığını görecektir. İlk yarının sonunda oyundan alması gerekirken tam 75 dakika bekledi.. Onun 75 dakika beklemesi enerjileri zaten kısıtlı Selçuk, Drogba ve Bruma'nın da iyice yorulmalarına sebep oldu.
İtalyanlar bir savunma adamı çıkarmış, bir forvet almışken Umut hamlesi çok doğruydu. Umut hem gol şansı yüksek bir forvet, hem de müthiş takipçi, bir hücum pres adamı çünkü..
Riera/Amrabat değişikliği ikinci intihar hamlesi oldu ama burda sorumlu, Mancini değil, Tafferel.. Değişiklik öncesi Mancini ile uzun uzun konuştuğunu ekranda gördük. 1-0 galip ama yavaş yavaş yorulmaya başlayan, oyunu topa sahip olarak soğutması gereken Galatasaray'ın, fevkalade dengeli bir adama ihtiyacı varken, Türkiye'nin en dengesiz adamlarının başında gelen Amrabat'ı oyuna almanın hiç ama hiçbir anlamı yoktu. Ne yapacağını kendisi bile bilmeyen Amrabat ancak umutsuz dakikaların adamı olur. 1-0 önde ve dengeye ihtiyacı olan Galatasaray'ın değil.
Muslera, gene aptalca bir sarı kart gördü. Vakit geçirmeyi bu kadar kör parmağım gözüne yapan bir kaleci olamaz. Bana kalırsa hakem vakit geçirdiği için değil, kendisini keriz yerine koyduğu için çaktı sarıyı ve Muslera muma döndü. Bizimkilere ders olsun. Gökhan'ın sarısı da gereksizdi. Galatasaray 10 sarı kartın yarısını aptalca itirazdan yiyor. Sahanın en iyisi Gökhan bu kart yüzünden oyundan atılma riskine girdi.
Melo, Galatasaray'a geldiğinden beri en akıllı, en doğru, en iyi oyununu oynadı. Deli danalar gibi saldırmadı. Yerini, kademesini doğru seçti. İyi müdahaleler yaptı. Topları, gösterişli vuruş uğruna rakibe değil, risksiz paslarla kendi arkadaşlarına atınca, orta sahada top kaptırıp gol yedirme yanlışlarına düşmedi. Seyirciye şovu bırakıp, takımın gösterişsiz neferi oldu.
Ebue bek olmadığını bir kez daha gösterdi. Yeri hep boştu. Amrabat aptal penaltıyı onun boşluğunu doldurmaya koşarken yaptı zaten. Ve kendini gene yerden yere atarak, bu defa kendi arkadaşlarını bile çıldırttı. Hakem oyunu dört dakika uzatmış, Juve baskısı bunaltıcı hale gelmişti. Artık kalan süreyi mümkün olduğu kadar hızlı oynayıp bitirmek gerekirken, Ebue hakeme yeni bir uzatma şansı vermek ister gibi kendini yere bırakınca, Chedjou'nun çıldırdığı sahneyi Mancini iyi analiz etmeli.
Mancini bir şeye daha dikkat etmeli.. Bazı futbolcuların Ferrari ve Maserati merakına.. Bu da lüks arabaların İstanbul'un rezil yolları ve iğrenç trafiği için değil, çılgın gece hayatı için geldiğini, Ferrari'den önceki ve sonraki Selçuk'u mukayese ederek anlamak mümkün..
Hoş geldin Signor!..