Hafta sonları, hele de havanın güzel olduğu hafta sonları, İstanbul'da sahil yoluna inip keyif yapmayı düşünmek, günü piç etmek, öfkeden deliye dönmek, dünyanın en güzel baharı ve manzarasında cehennem azabı yaşamak anlamına gelir..
Bu senelerdir böyledir.. Ve senelerdir azap artarak ilerler, zerre rahatlama görülmeden..
Çünkü İstanbul halkının çektiği, yerel seçilmiş, ya da Ankara'dan atanmış hiç, ama hiçbir yöneticinin umurunda değildir. Çünkü onlar, eskortları ve onlar için özel önlem alınmış yollarından, beyzadeler gibi giderler.
Onların İstanbul'da tek görevleri vardır..
Bir tek..
Başbakan ve konukları için yolları açık ve hazır tutmak.. Sadece o gün ve saatlerde, kilometrelerce yollara polislerini on metrede bir, hatta ellerine, gelene geçene dehşet saçan, İstanbul'u, cuntanın Şili'sine döndüren Kalaşnikofları vererek dizerler.
Onun dışında vatandaşın sıkıntısına çare olan, olmayı düşünen tek ferde rastlamazsınız..
Dün, yaya olarak 37 dakikada gidilen Bebek- Baltalimanı arasını, tek ama tek polis görmeden nasıl bir saat sekiz dakikada aldığımı yazdım..
Neden?.
İstanbul trafik müdürü, bir hafta sonu, bi zahmet tatilinden vazgeçse, nazik poposunu kaldırsa ve sahil yolunda Ortaköy'den Sarıyer'e gitmeyi denese, olanı görecek, sebebi bulacak, çözümü gerçekleştirecek.
Ama yapmıyor.. Bugünkünden söz etmiyorum sadece. "İstanbul Trafik Müdürü" dediğim makam.. İnsanlar değişiyor, kafa değişmiyor.
İstanbul trafik müdürü, başbakanın kentte olduğu günlerin dışında, makamında oturuyor ve kağıt imzalıyor. Kenti dolaşıp, sıkıntı nerde, neden diye bir amacı yok..
O yüzden düzelmiyor işler. Santim ileri gitmiyor on yıldır..
Şimdi bakın.. Yol neden tıkanır?.
Bir numaralı sebep, "Huni Etkisi!.." Köprülerde yaşadık yıllardır. Sandık ki, sorun gişeler.. Hayır gişeler ikincil sorun.
Birinci sorun, Köprülerde şeritlerin azalması..
Dört şerit gelen otoban, köprü üzerinde iki şeride inince yığılma başlıyor..
Otobanlarda köprü olmayan yerlerdeki devamlı tıkanma sebebi de bu.. Bu ülkede otoban mühendisi olmadığı için, durmadan huniler oluşturmuşlar.. TEM'de Tekstil Kent, E-5'te Mecidiyeköy kavşağı yaklaşımları, bu yüzden köprüden beter.. Karayolları'nda yol değil, kaldırım mühendisleri olduğu için bu feci hatalar yapılmış ve düzelmiyor, yıllardır.
Şimdi, sahil yolu Beşiktaş'tan, Sarıyer'e genelde tek şerit.. O zaman huni etkisinden söz etmek zor.. Öyleyse niye beş saat sürüyor yol?. Çünkü ortalama hız, nerdeyse saatte sıfır kilometreye düşüyor..
Peki hızı azaltan şey ne?.
İşte İstanbul Trafik Müdürü'nün zerre umurunda olsa, bir hafta sonu o yola çıksa, kolayca göreceği gerçek..
Sahil yolunda trafik hızını sıfıra indiren şey, trafik lambaları.. Yani trafiği düzenlesin diye (Bana kalırsa, onları yapan ve dikenler zengin olsun için) bol keseden dikilen trafik lambaları..
Zaman zaman hatta on metre aralarla trafik lambaları dikmişler sahil yoluna, boydan boya..
Trafik lambası, kırmızı ışık, kırmızı ışıksa, depolama demektir, trafik dilinde.
Kırmızı yanınca akış durur, durmakla kalmaz, depolanma başlar.. Bu ne demektir?.
Diyelim kırmızıda durdunuz. En öndesiniz.
Yeşil yanar, gidemezsiniz.. Çünkü, 10 metre ötedeki kırmızı ışığın depoladığı otolar, sizin önünüzü doldurmuştur. Onlar gidecektir ki, size boşluk açılsın.. Ama onlar da gidemez, kendilerine yeşil yandığı halde. Çünkü onların önünde de, daha öndeki kırmızının depoladığı arabalar vardır. Onlar boşaltmadan gidemezler.. Ama onlar da boşaltamaz..
Çünkü onların önünde de kırmızı..
Şimdi anlattığımı Beşiktaş'tan Sarıyer'e kadar uzatın.. Ayna gibi ortaya çıkar, trafiği durduran sebep.. Trafiğin katilleri İstanbul Belediyesi'nin hesapsız, kitapsız, gerekli, gereksiz, durmadan, bıkmadan usanmadan diktiği trafik lambalarıdır..
Ayni uygulama, Beşiktaş- Karaköy arasını da cehenneme çevirir. Ortalama her 15 metrede konan trafik lambaları, burda da akış hızını nerdeyse sıfıra, trafiği cehenneme çevirirler. Karaköy'e 55 dakika sonra gelirsiniz ki yol bomboş.. Bir saattir önünüzü tıkayan arabalar sanki ışınlanmış, yok olmuş..
Neden?.
Yolunuzu tıkayan yoğun trafik değil, kırmızıyla depolama (!) sistemidir çünkü..
Bu lambaları kaldırın.. Baltalimanı gibi kritik kavşaklara da trafik polislerini koyun, o zaman seyredin sahil yolunda trafik akıyor mu, akmıyor mu?. Çok basit değil mi?.
Aynen.. O kadar basit.. Yeter ki.. Yeter ki, İstanbul'un bir, tek bir yöneticisi, bu kentin Başbakan'dan başka, 15 milyon daha hemşehrisi olduğunu bilsin ve onları da bir nebze umursasın..
Her ay başı cebine giren maaşı da, o 15 milyonun vergileriyle ödediğini hiç ama hiç unutmasın!..