İngilizlerin tarihi var mı?..
Palavra?..
Fransızların?..
Palavra?..
Almanların, İtalyanların, Avusturya, Macaristan'ın..
Palavra?..
Tarih kitaplarında okuduğumuz o imparatorlukların hepsi palavra.. Masal..
Olsa, onların da tarihi binaları olur, onlar da yanardı..
Hiç okudunuz mu?. Hiç duydunuz mu?.. Oralarda yanan tarihi bina?.
Ha babam, de babam bizim tarihi binalar yanıyor.. Çünkü tarih sadece bizde var!..
Gülüyorsunuz değil mi?.
Bizim millet ağlanacak haline güler de, onun için böyle girdim yazıya..
Bir tarih daha yandı, cayır cayır!..
Ne yaptık?. Seyrettik.. Pardon bir de şükrettik.. Yangın bir başka tarihe, Çırağan'a ve Kabataş'a sirayet etmedi diye.. Çırağan zaten yanmıştı. Bir daha yansa ayıp olacaktı artık..
***
Dışardaydım.. Elimdeki imkanlarda görüntü yok. Dinliyorum..
Bu ülkenin nasıl bir aptallar ve sorumsuzlar ülkesi olduğunu dinliyorum.
İTÜ Öğretim Üyesi Abdurrahman Kılıç konuşuyor. Bu İstanbul'un eski İtfaiye Müdürü, Kılıç dostum mu acaba?.
"Bu bina Bağdadi'dir" diyor.. Yani, üstündeki sıvaya bakmayın.. İçi tamamen ahşap.. İki kat ahşap.. Arası da boş.. Bu boşluktan elektrik kabloları geçer.. Bu boşluklarda haşereler de yaşar.. (Fareler diyemiyor.) Bu haşereler o kabloları yerler.. Elektrik kontağı oldu mu, o ahşap kaplamalar arasındaki boşluktaki çıplak kablolarda kontaklar devam eder ve yangın hızla tümüyle ahşap çatıya taşınır. Ondan sonra söndürmek mümkün değildir. İtfaiye sadece yayılmayı önlemeye çalışır. Başarırsa, ne mutlu.. Ayrıca, oda, ya da salonlardan birinde çıkan bir yangın da, bu Bağdadi inşaatın iki yanı ahşap duvar boşluklarından hızla çatıya taşınabilir. O zaman da yangın söndürülemez.."
Yani.. Bağdadi inşaat oldu mu, kadere teslim olacağız..
Hayır!..
Kılıç
"Böyle binalarda yangın çıkmadan söndürülmeli" diyor.. "Çıktıktan sonra geçmiş ola.."
Peki çıkmadan söndürme imkanı var mı?.
Var ki, İngiliz, Alman, Fransız, Avusturya Macaristan sarayları yanmıyor..
Anlatıyor..
"Bir defa o elektrik kablolarını madeni borular içine alacaksın. Prizleri demir döküm yapacaksın ve her prize bir aletten fazlasını takmayacaksın. Bir prize çoklu priz bağlayıp, kabloya çekemeyeceği yük yüklemeyeceksin.. İkincisi.. Yangın alarmı, yangını haber verir. Önlemez.. Yangına ilk duman anında otomatik müdahale eden sistemler var, günümüzde.. Onları yapacaksın.."
Galatasaray Üniversitesi A'dan Z'ye daha yeni elden geçmiş ama bunlar yapılmamış.. Niye?.. Pahalı..
Yanan saray ve onun içinde kül olan bulunması imkansız kitaplar bedava çünkü..
Kılıç daha neler anlatıyor..
Yangın başladıktan bir, bir buçuk saat sonra denizden römorkörler su fışkırtmaya başlamış..
"Bunlar İtfaiye değil. Deniz kurtarma için ayrı bir teşkilat.. İstanbul'da deniz itfaiyesi yoktur. 1893 yılında İstinye, Haydarpaşa ve Haliç olmak üzere 3 merkezde vardı, iki sahili de yalılarla dolu Boğaz'a anında müdahale etmek için. 2013 Türkiyesinde yok.. Kaldırıldı deniz itfaiyesi.. Şimdi karadan kara itfaiyesi müdahale ediyor. Denizden ayrı bir teşkilat, ayrı yerden emir alan, ayrı eğitim görmüş, ayrı iş yapmak için yetiştirilmiş insanlar.. Oysa sahil yangınlarında tek yerden emir alan, tek teşkilat müdahale etmeli ki, organize, uyumlu ve en hızlı çalışma mümkün olsun.."
Bunların hiç, ama hiç biri yok, İstanbul'da da, Galatasaray Üniversitesi'nde de..
Peki ne var?.
Eski rektör Erdoğan Teziç konuşuyor..
"Yanan bina dahil, şu veya bu şekilde yerine bir şeyler konur.. Ama ordaki arşivde öyle değerli ve bulunmaz kitaplar yandı ki, bir daha yerine konmaz.."
Konmaz da Sayın Hocam, daha düne kadar siz rektördünüz.. O paha biçilmez kitapları, yanması bu kadar kolay binadan başka yer mi bulamadınız saklayacak?.
O yerine konmaz değerler, modern teknolojinin en ileri sistemleri ile korunan yerlerde korumaya alınamaz mıydı?.
***
Bakın bu kaçıncı yangın..
Abdurrahman Kılıç söyledi.
"Suçlu elektrik kontağı" deyip unutacağız.. Medya da unutacak. Yeni yangına kadar.."
İşte başlık lafım burda..
İstanbul bir aptallar ve sorumsuzlar kenti..
Listenin en başına kendi adımı yazıyorum..
"Köşe yazarı Hıncal Uluç.. Bu ülkenin en büyük gazetelerinden birinde, herkesten fazla yere sahip Hıncal Efendi, kaç kez yazdı, kaç kez üstüne gitti, kaç kez uyardı, kaç kez zorladı?. İşin peşine düşüp çözüme kadar savaşmasını engelleyen mi vardı?."
Aptal ve sorumsuzların başı benim..
Bütün bunları anlatan İTÜ Öğretim Üyesi Abdurrahman Kılıç.. "Yangın çıkmadan önlenir" diyen Kılıç, her karışı tarih İstanbul için hangi savaşı verdi?.
Üniversiteler en büyük sivil toplum örgütü, kamuoyu oluşturma kurumu değiller mi?.
Mesela beni aradı mı Sayın Kılıç?.
"İstanbul tarihi her an yanabilir. Sistem kötü, yapılanlar eksik, yetersiz" dedi mi?. Herkese mailler attı mı?. İTÜ'yü peşine takıp, Taksim'de yürüdü mü?.
İktidar sorumlu.. İktidar olduğu için her şeyden sorumlu zaten.. Ama görüyorsunuz yüklenmemişler..
Yerel yönetim sorumlu.. Onlar da yüklenmemişler..
Eee!.. O zaman yansın mı tarih, sorumsuz politikacılar yüzünden..
İstanbul'da yaşayan herkes ama, herkes sorumluluğunu bilse ve yapabileceğini yapsa, o tarihi saray da, içindeki artık yerine konmaz hazineler de şimdi orada duruyor olacaktı.
Kimsenin kimseye tek laf edecek hali yok, bu aptallar ve sorumsuzlar kentinde..
Elbirliği ile yaktık, tarihi sarayı.. Yakmaya da devam edeceğiz.. Yerlerine Ağaoğlu Plazaları dikene dek!.. Hoş onlar da yanıyor ya.. Fulya gökdeleni bir anda çıra olmadı mı, ülkemizde?. Yanar boya ile boyanmış dışı çünkü, içi en modern yangın söndürme ile döşenirken..