Garson Gaskonyalı Hasan öfkelendi.
"Mektepli geçiniyorsunuz, var mı içinizde Namık Kemal'den bir şiir okuyacak ha?"
Gözleriyle taradı bizi, üstümüze geldi.
"Bildiğiniz gavur şairlerini ezberlemek.. Yok Pol'müş, Şarl'mış..."
Bunları söyledi ve kocaman torik dilimlerini önümüze attı.
1957-58 yıllarında üniversite gençliğinin tutkun olduğu yazarlar vardı: Gide, Sartre, Hemingway gibi...
Andre Gide, Sartr, Henry Miller, 2. Dünya Savaşı sonrasındaki gençliğin faylarını kırıyordu. Hemingway'in çılgın maceracılığına özenirdik. Konusu romanından alınan "Çanlar Kimin İçin Çalıyor" filmindeki Gary Cooper olmak isterdik. Elbette filmdeki kısacık saçlı Ingrid Bergman benzeri sevgilimiz olursa savaş daha zevkli olurdu. Öyle sanardık.
Keyiflerin, kültürlerin, ırkların, dinlerin mikseri İstanbul... 1960'a doğru biz bazı gençler, Büyük Caruso filmiyle parlayan tenor Mario Lanza'yı dinlerdik. Nat King Cole ile danseder, Elvis'e de uzak durmazdık.
Beşiktaş taksi durağındaki gıcır gıcır korunmuş 1948 Dodge'un sahibi Ali abimiz ise Abdullah Yüce abimizi dinlerdi. Caruso'nun "La Donna Mobile"sine karşılık, Abdullah abinin sesinden "Bu ne sevgi ah, bu ne ıstırap" dostlar...
Eminönü Yeni Cami'nin ardındaki işportalarda satılan Hazreti Ali'nin cenk kitapları... Evlerde halı altlarına gizlenen Nazım Hikmet şiirleri...
Nazım yasaklıydı, acaba Namık Kemal kadar vatanını sevmemiş miydi? Yazdıklarını karşılaştırırdık, ikisi de vatanseverdi ve biz ikisini de seviyorduk. 20 yaşına varmamıştık ki, Diamindi'de akranlar toplaşır Sartre, Miller veya Eluard'dan pasajlar okurduk.
Yeni yetme gençliği sadece "gavur edebiyatını seven budalalar" sanan Diamindi'nin garsonu Gaskonyalı Hasan ne derse desin, gözlerimiz dolardı Mehmet Akif'in Çanakkale Şehitleri ile, Nazım Hikmet'in Kurtuluş Savaşı Destanı'yla... Gırtlağımız düğümlendiğinden şiirlerin sonunu kesintisiz getiremezdik.
Nazım'ı lanetleyen, Akif'i siyasete karıştıran politikacıları, küfürle tutuşturduğumuz gençliğin ateşinde yakardık.
Gaskonyalı Hasan'ın "Pol'den başkasını bilmezsiniz" dediği Paul Eluard'ı yüreğimizde nasıl duymazdık:
"Kapılar tutulmuş neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş,
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıktır başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık bastırmış
Sevişmezsin de neylersin."