Bilim şüphe demektir.. İnsanoğlu şüphe etmese, merak etmez, merak etmese araştırmaz, araştırmasa bilime ulaşmazdı. Ulaşınca şüphe bitti mi?. Ne gezer?. Ulaşılan her sonuç yeni bir şüphe yarattı.
Bilim böyle gelişti..
Tübitak, Türkiye Bilimsel Araştırmalar Kurumu'nun kısa adı.. Çok kutsal gayelerle kurulmuştu. O günlerin heyecanını yakından bilirim. Çünkü Tübitak'ın yayın organı Bilim ve Teknik Dergisi'ni ilk Cüneyt Ağabey, kardeşi Atilla Koryürek ve ben çıkarmıştık, Delta Ajans'ta.. Sonra adı duyulmaz oldu, mahkemeler bilirkişi diye baş vurmasa, "Kapandı" sanacaktık hatta..
Geçen cuma, aslında büyük umutla bekledim, Odatv davasını.. Soner ve arkadaşları artık tahliye olurlar, diye..
Tübitak'tan rapor gelmişti çünkü, davanın temelini oluşturan bilgisayara virüsle saldırıldığını anlatan..
Dava resmen düşmüştü..
Ama mahkeme Genel Yayın Müdürü'nü tahliye ettiği Odatv'nin sahibini bırakmadı..
Sebep.. Mahkeme başkanının ağzından..
"Sen bilirkişisin kardeşim. Yaz o zaman 'Bu dosyalar virüsle gelmiştir' diye..
Savunma avukatı "Bilimsel raporda 'Yüzde yüz' diyemezler" demiş.. Başkan pazarlık etmiş.. "Yüzde 99 de o zaman.."
İşte Tübitak'tan istenen "Adam gibi rapor" bu.. Öyle yazmalı ki, bilim kurumu, yargıç sorumluluğun yüzde birini bile üzerine almasın.. "Tübitak adamları tahliye etti" desin..
Bu mudur?. Hukuk bu mudur?. Yargıçlık bu mudur?.
Mahkeme.. Muhakeme.. Mahkemede, muhakeme eden hâkim olur. Yoksa, yasaları ezberleyen hafızları "Hâkim" atardık, hukuk eğitimine falan gerek kalmazdı..
Ama madem öyle istiyor ve 20 gün içinde istiyor. O zaman Tübitak çok cesur yazmalı..
"Odatv bilgisayarlarında virüs vardır. Bu virüsle içerikteki her ama her dosyanın gönderilmiş olması mümkündür. Hangi dosyanın virüsle geldiği, hangi dosyanın Odatv yazarları tarafından yazıldığı belli değildir."
Tübitak'ın mahkemeye gönderdiği ifadenin özü bu ama yazılım bu kadar net değil..
Bu yüzden "Adam gibi rapor yazın. Korkmayın" diyorum..
399 sayfa değil.. 1 sayfa.. Hatta 1 paragraf..
"Odatv bilgisayarlarında virüs vardır. Bu virüsle içerikteki her ama her dosyanın gönderilmiş olması mümkündür. Hangi dosyanın virüsle geldiği, hangi dosyanın Odatv yazarları tarafından yazıldığı bilimsel olarak anlaşılamaz."
O zaman mahkeme ne yapacak?.
Yapacağı tek şey var.. Şüphe sanık lehine olduğundan davayı düşürmek..

***
Yargıç "Şüphe"yi açık açık izah eden rapora rağmen Soner'i tahliye etmezken "Şüphe sanık lehinedir tamam, ama mahkumiyette.. Tutuklulukta değil" demiş.
Valla o yoruma tabii. Şüphe yüzünden mahkûm edemediğin insanı, o şüphe yüzünden hayat boyu içerde tutabilirsin, "Deliller daha toplanmadı" diyerek.. Bunun hukuku geçin, düz mantığa sığar mı?.
İkincisi, bu kadar uzayan tutukluluk mahkumiyete dönüşmez mi?.
Tutukluluk mahkûmiyete dönüşürse ve bu adet, gelenek olursa, o ülke artık "Hukuk devleti" olur mu?. O ülke insanında "Adalet" inancı kalır mı?.
Ben içerde kalan son OdaTV'li Soner'in 16 kasımda tahliye edileceğine inanıyorum. Eğer Tübitak şüphesini, şüpheye yer bırakmayan net ifadelerle kısa ve öz anlatmaya cesaret edebilirse..
***
Duruşma günü Çağlayan'da "Kalem bırakma" eylemi yapıldı, sembolik. Haberim vardı, gitmedim. İşe yaramaz eylemlerde görünme merakım yok. Orada eylemciler de var, görünme meraklıları da..
Ben aylar ama aylar evvel "Silivri'ye gitmek, destek yazıları yazmak iş değil meslektaşlarım, ses getirmek istiyorsak, anlaşalım, sözleşelim, bir gün köşeler boş kalsın. Dünya medyasına ana haber oluruz" dedim.. Kimseden gık, ama gık çıkmadı.. Yahu biri de hadi yazamadı, telefonla arasın, konuyu benimle konuşsun.. Ölüm sessizliği..
Sonra git kalem bırak.. Hadi canım sen de..
O gün bir tek kişi eylem yaptı. Tuğçe Tatari, Akşam'da..
"Bu bir 'Tek kişilik protesto'dur" dedi ve köşesini boş bıraktı..