1998 nire, 2012 nire?.. Merih Çimenciler, Harem Balesi'ni, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700'üncü yılını kutlama şenlikleri için hazırlamıştı.
Daha o zaman fena halde heveslenmiştim görmek için.. Ama işte, olmayınca olmuyor.. Harem, Türkiye'yi dolaştı.. İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Sivas, Kayseri, kimbilir başka nerelerde sahnelendi?. Çin'de, Almanya'da oynandı. Afrikalılar, Yeni Zelandalılar, Amerikalılar, İspanyollar, Ruslar izlediler.. Mersin Balesi, Antalya Balesi, Ankara Balesi, İzmir Balesi dans etti.
Yani, nerdeyse oynamayan bale, oynamadığı şehir, seyretmeyen millet kalmadı, bir ben, bir türlü denk getiremedim. Her ama her defasında bir aksilik çıktı..
Bu defa Bodrum Bale Festivali programında görünce, "İki elim kanda olsa" dedim.. "İki elim kanda olsa, gideceğim ve göreceğim.."
Sonunda yakaladım işte.. 18 Ağustos cumartesi 2012, tarihe kayıt düşürdüm ve Harem'e girdim..
Tarihlerin yazdığı ne kadar doğruymuş, Harem'e girmek ne kadar zormuş, yahu?.
Merih Çimenciler işi baştan çok iyi düşünmüş.. Harem'e özel müzik sipariş etmemiş.. Oturmuş müzik seçmiş, klasik Türk Musikisi'nden.. Ve de harika seçimler yapmış, tam da sahneye uygun. Şarkının hayalinizdeki sözleri, dansı anlatıyor sanki..
Dök zülfünü meydana gel, Gelse o şuh meclise, Vücud ikliminin sultanı sensin, Kimseye etmem şikayet, Yine bir gülnihal, Nihavent Longa gibi Osmanlı müziğinin temel taşları.. Dede Efendileri Hacı Arif Beyler..
Bu besteleri, kudüm, ney, kanun ve piyano, keman, timpani iş birliği, bale müziği haline getirmiş.. Harika da getirmiş.. Benim sevgili dostum, tenor Ayhan Uştuk, Ankara Opera ve Balesi'ne müdür olmuş.. Ordaydı.. "Bu görevde kalmak istiyorsan, bu balenin soundtrackini bana acele yollayacaksın" diye tehdit ettim.. Yani koy arabanın müzik setine, yollar kısalsın.. Trafik kilitlerine aldırma, öylesi..
Merih'in yaptığı bale, sadece 700'üncü yıl kutlaması değil.. Çok işlevli..
Bir defa müzik ve dansların özü, bizden olunca, hayatında hiç bale izlememiş birisini bile yakalıyor.. Padişahın oynadığı bir stilize zeybek var, mesela, harika.. Bir hamam dansı var, unutulmaz.. Kurnadan tasla aldığın suyu saçlarına dökmek nasıl dans olur demeyin, görünce anlarsınız..
Harem, bu millete baleyi sevdirir.
İkincisi.. Dünya için "Harem" hep bir gizem kaynağıdır. Her ülkede harem efsaneleri anlatılır.. İsmin cazibesi, dünyayı Türk balesine çeker..
Baleyi yazan Merih, sahneye koyarken bu iki işlevi hesaba katıp, nerdeyse realist denebilecek, stilize kostümler ve pratik dekorlar istemiş, Alexander Vasilliev'den.. O da harika yapmış.
Ben Harem'e bayıldım.. Finali hariç.. Bence Merih üşenmemeli, o sönük ve karambola gelen finali yeniden yazmalı.. Oyun bitti. Bittiğini seyirciler, dansçılar selama gelince anladılar. Alkış ancak o zaman başladı.. Böyle müthiş bir bale, öyle gizlice bitmez.. "Bitti" diye bağırır ve seyirciyi ayağa kaldırır..
Harem'in üç baş kadın dansçısı, Kösem Sultan Almula Ersoy, cariye Gülbeden Arzu Kıran ve cariye Çeşmidil harikaydılar..
Erkek dansçılarda Kemal, Emre Güler ve Sümbül Ağa, Hakan Odabaşı çok çok iyiydiler..
Padişah'ı dans eden Oliver Spence'i konuk oyuncu sandım. Meğer bizim Pamela Spence'in kardeşi ve Ankara Balesi'nin kadrolu baletiymiş. Hele zeybekte olağanüstüydü..
Yönetmen Çimenciler'in bir başarısı da, Harem'i sadece dans değil, ayni zamanda "Mim" tiyatrosu olarak da yorumlaması.. Bu dansçılara çifte yük bindiriyor. Bir de "Oyuncu" olmak gerek. Hepsi, onu da başardı..
Bodrum Kalesi'nden çok mutlu ayrıldım, Türk Balesi adına..
Harem, bir şekilde hep Bale repertuarımızda kalmalı.. Anadolu'yu ve dünyayı dolaşmaya devam etmeli..
Siz de bir yerde rastlarsanız, mutlak izlemelisiniz, benim gibi 15 sene beklemeden..
Ben fırsat bulursam gene giderim. Hep giderim!..