Cumartesi günü, öğle yemeğine, Kilisli'ye gitme kararı verdik. Kilisli, Beylikdüzü'nde.. Biz Etiler'de toplandık. TEM'i kullanacağız. Gidiş otoban olmaktan çıkmış. Zaman zaman yığılan, zaman zaman kilitlenir gibi olan, ama hiç değilse akan bir şehir yolu.. Dönüş yoluna bakıyoruz, giderken, moralimiz bozuluyor.. Köprü girişinde başlayan yığılmanın sonu bir türlü gelmiyor. Okmeydanı kavşağı geride kaldı, TEM'de hâlâ gıdım gıdım ilerleyen bir trafik. Mahmutbey'e geldik. Yol hala tıkalı.. Gişelere kadar durum değişmiyor..
"Bu arabadakiler kaç saat sonra köprüye varabilir acaba" diye düşünüyorum.. Bir yandan da "Biz nasıl döneceğiz" sorusu kafamda düğümleniyor..
Ve bu korkunç trafik içinde bir trafik ekibi, tek bir trafik polisi görmüyorum..
İnsanlar kaderlerine terk edilmişler..
Gittik. Döndük, tek polis göremeden..
Ne gördük peki..
Emniyet şeridine tereddütsüz giren yüzlerce, ama yüzlerce araba..
Yuh!. Bin kere yuh!..
Bir defa o şeride dalan insanlık dışı yaratıklara.. İkincisi o yaratıkların o şeride öyle pervasız girmelerine sebep olanlara..
Yahu bin defa yazdım.. Bir ülkede insanların devletle, düzenle, dirlikle ilk tanışmaları "Trafik" ile olur.. Çocuk yürümeye başlayıp sokağa adımını attığı andan itibaren trafiğin içinde olur..
O andan itibaren, o çocuğa, trafik diye bir düzenin olmadığı duyusunu vermeye başlarsanız, devleti tanımayan anarşistlerin yetişmesinde baş rolü oynarsınız..
İstanbul aynen böyle.. Çocuk aklını başına aldığı yaştan itibaren bir tek şey görüyor ve öğreniyor..
"Devlet yok.. Sen bildiğini yapabilirsin.."
Kilisli'de harika bir yemek yedik.. Ama dönüşte öfkeden kanım tepeme çıktı..
Biz, "Uygar" vatandaşlar olarak, şeridimizde dururken, herifçioğlu, nerdeyse bir de nanik yaparak Emniyet şeridine dalıyor ve basıp gidiyor.
Biliyor ki yolu kesilmeyecek. Biliyor ki, ceza görmeyecek. Biliyor ki, biz hıyarlığımızda yollarda saatler kaybederken, o gideceği yere varıp keyif çatacak..
Bu nasıl bir rezilliktir, Sayın İstanbul Trafik Müdürü..
Bu nasıl bir rezilliktir, Sayın İstanbul Emniyet Müdürü..
Bu nasıl bir rezilliktir, Sayın İstanbul Valisi..
Bu nasıl bir rezilliktir, Sayın Emniyet Genel Müdürü..
Bu nasıl bir rezilliktir, Sayın İçişleri Bakanı..
Bu nasıl bir rezilliktir, Sayın Başbakan..
Daha kime şikâyet etmem gerekir bilmiyorum..
Uygar olmanın, kurallara uymanın cezalandırılıp, İstanbul'u dağ başına çevirmenin ödüllendirildiği bu düzeni yıllardır sürdürmek, devleti bir türlü İstanbul'a getirememek, nasıl bir rezilliktir?.
Yahu bu kentin insanlarında bir gıdım "Yakalanma," bir gıdım "Ceza" korkusu yaratamaz mı, koca devlet, bu kente otobanların geldiği 1972 yılından beri, yani 40 yıldır?..
Sakın ola bana istatistik göndermesin, "Bir yılda Emniyet şeridi ihlalinden şu kadar sürücüye ceza yazıldı" falan demesinler.. Palavra.. Ben gördüğüme inanırım.
Geçen hafta cumartesi günü, tüm öğleden sonra yollardaydım. Tek trafik polisi, tek ekip arabası görmedim.. Yüzlerce Emniyet Şeridi ihlali gördüm..
Faraza o gün, Başbakan İstanbul'a geliyor olsaydı, Florya'dan, Etiler'e kadar kaç polis, kaç araba ortada olurdu, söyler misiniz?.
Bu yolların gözetim ve denetim altına alınması için, Başbakan her gün İstanbul'a mı gelmeli?.
Bakın çözüm ne kadar basit..
Devletin orada olduğunu milletin gözüne sokacaksınız..
Yani.. Trafiğin kilit olduğu, ihlalin en çok yapıldığı yerler belli.. Oraya bir görevli.. 2 kilometre öteye de bir ekip arabası.. Görevli, telsiz ya da cep telefonu ile ihlal yapanı, ekibe bildirecek.. Ekip, ilerde o arabayı kenara çekecek ve "Bekle" diyecek.. 10 araba.. 20 araba.. 40 araba.. Tren gibi dizilecekler yolun kenarına.. Sonra, teker teker ve ağır ağır ceza makbuzları kesilmeye başlayacak..
O tabakhaneye yetişecek hayvan, yolun kenarında en az bir saat bekletilecek.. Bundan ağır ceza olur mu, aşşağılık herife..
Ve de o sırada yoldan geçenlerin tümü, devletin nasıl orada olduğunu gözleri ile görecek..
Bunu durmadan, bıkmadan, usanmadan yap.. Bakalım bir daha insanlar bu kadar pervasız, korkusuz olabilir mi?.
İkincisi.. Almanya'da gördüm uygulamayı ve yazdım..
Yoğun saatlerde Emniyet Şeritlerini normal şerit haline getireceksin.. O saatler yol kenarında yazılır. Sadece uyanıklar değil, tüm vatandaşlar kullanır..
Hele İstanbul'da.. Yoğun saatlerde, köprülerde Anadolu gelişinden bir şerit çalınıp Avrupa gelişine veriliyor ve aslında hiç yoğunluk yaşamayacak Anadolu'dan geçiş, saatler süren bir işkenceye dönüşüyor. Anadolu'nun günahı ne?.
Oradan bu şeridi çalmak yerine, Emniyet Şeridini trafiğe açsan, sorunu hem de kaç yönlü çözersin..
Zurnanın zırt dediği yer burası..
Sorunu çözmek..
Bunu düşünen yok.. Çünkü çözmesi durumda olanların hepsi, İstanbul Trafik Müdüründen silsilei meratip Başbakana, hiç birisi bu sorunla karşılaşmıyor. Onlar önceden açılmış yollarında eskortla gidiyorlar ve vatandaşın, hele uygar vatandaşın öfkeden, hırstan nasıl deliye, çılgına döndüğünü zerre kadar fark etmiyorlar..
İstanbul çözümsüzlüğe mahkum.. Çözüm olmadığından değil..
Çözümü düşünen olmadığından..