IMF Başkanı'nın başına gelenleri yaşamama ramak kalmıştı, yıllar önce bilir misiniz?.. Sene 1961..
Sofya'da Üniversite Oyunları var.. Organizasyon iki Türk gazeteciyi davet etmiş.. Cumhuriyet'ten Ali Abalı.. Öncü'den ben..
Bulgaristan o zaman efsane.. Her giden ağabey, onlarca öyküyle dönüyor.. Kızlar ne kadar güzelmiş.. Ne kadar özgürmüş.. Daha orta okulda seks hayatları başlarmış. Sizden hoşlandılar mı iş bitermiş.. Hele de ona minik armağanlar, mesela komünist rejimlerin hiç üretmediği, kadın güzellik malzemeleri armağan ederseniz.. Bir çift naylon çorap mesela.. Bir ruj.. Bir oje..
Trenle gittik.. Sofya'ya indik.. Bizi Balkan Turist Otelinde bir suite aldılar.. O zaman Sofya'nın en gözde oteli.. Bir de suit.. Havamıza bakar mısınız?.
Tabii, o zaman kara tren.. Leş gibiyiz.. Hemen yıkanacağız.. Ali "Ben giriyorum" dedi, kendini banyoya attı.. Ben de üzerimdekileri çıkardım, bir don, bir atlet yatağa uzandım..
İki dakika geçti. Kapı tıkladı.. Benim "Girin, durun" dememe fırsat bırakmadan da açıldı. Dünya güzeli bir kat hizmetçisi.. Bana baktı. Bulgarca bir laf etti. Anlamadım. Ben İngilizce laf ettim. O anlamadı.. Gülümsedi..
Ben toparlanmaya çalıştım. Kız çekildi, çıktı gitti.. İki dakika geçti.. Kapı gene tık.. Gene açıldı. Gene ayni kız.. Gene bana baktı. Gene gülümsedi.. Gene çekildi..
Yahu olacak şey değil.. Yaş 21.. En hızlı çağlarımız.. Ülkemizde, kızın elini tutmak 6 ay alır.. O devirler.. Kafamızda Bulgar kızları efsaneleri.. Bu genç kız ikide bir de, yarı çıplak adamın odasına dalıyor, gülüyor..
Aklınıza ne gelir?..
Benim aklıma "İstanbul'un taşı toprağı altın" fıkrası geldi.. Hani adam Haydarpaşa'da trenden inmiş, ikinci adımda yerde bir külçe altın görmüş.. "Yahu ilk günden çalışmaya başlamayalım" deyip yürüyüp gitmiş..
Kaldı ki, bende öyle tek günlük, tek saatlik ilişkiler merakı hiç olmadı.. Hele de yabancı ülkelerde.. Tanımadığım kadınlarla..
Ama gene de diyorum. Yaş tam "Deli" kan.. Kafada özgür Bulgar kızları öyküleri.. Buna rağmen öyle hareketsiz duruyorum.. Kız bir kaç defa daha girdi çıktı.. İçimden "Kim bilir benim hakkımda neler düşünüyordur" derken Ali bornoza sarılı banyodan çıktı.. Ben giriyorum.. Arkamdan geldi..
"Hıncal" dedi, "Bak burada bir zincir var, küvette uzandın mı elinin altında.. Onu çekince, banyoya buhar doluyor. Bir de buhar banyosu yapıyorsun.."
Ali çıktı, ben zincire baktım.. Yanında bir plaket var. Bir kril alfabesiyle Bulgarca, altında da İngilizce.. "Tehlike anında zinciri çekiniz" yazıyor..
Hani banyoda kayıp düşersen, fenalaşırsan falan.. Alarm zili yani..
Ali ikide birde zinciri çekiyor.. Efendi kız, her defasında içinden "La havle"nin Bulgarcasını çekip içeri dalıyor.. Görüyor bir şey yok.. Bir şey isteyen de yok. Çıkıyor.. Kibarlığından "Dalga mı geçiyorsun ulan" diye de hırlamıyor..
Peki ben, kızı dördüncü beşinci defa odamda gördüğümde "Günah benden gitti" deseydim ne olacaktı, tam yarım asır önce..
"Türk gazeteci, otelde kat hizmetçisine saldırdı ve tutuklandı.."
Gazetelerde elim kelepçeli, kızın gözü bantlı fotoğrafları..
Bugün nerde olurdum acaba, babamın beni vurmasından kurtulduğumu farz edersek?.