DÜNYA ünlülerine "Sizi ağlatan filmler" diye sormuşlar.. Bize de yansımış olmalı ki, Ömür Gedik'i okudum. Ahmet Hakan twitterde "Beni ağlatan film henüz çıkmadı" demiş. Ömür "O zaman Haçiko'yu izle" diyor. Ölen sahibini, onu her gece karşıladığı banliyö istasyonunda bekleyen köpeğin öyküsüymüş. Haçiko'yu ben de görmedim ama canlısını yaşadım.
Sevgili Ercan'ın (Arıklı) düzenlediği Mavi Yolculuk'ta İngiliz Limanına girerken, sahilde uyuklayan bir köpek, bizim yelkenleri görünce koşa koşa iskeleye gelmiş, hepimize teker teker baktıktan sonra gidip yerine yatmıştı.
Plajı işleten "Bu köpeği geçen yaz bir Alman çift tekneleriyle getirip bıraktılar" dedi. Çok yaşlıymış. Kadın "Ölümüne dayanamam, burda kalsın" demiş. O gün bugün, köpek koyun başında görülen her tekneyi koşarak iskelede karşılıyor, "Onlar mı, değil mi" diye bakıyor, sonra gidip kumsala yatıyormuş.
İçimden ağladığım, gözlerimin nemlendiği çok film oldu.
İki filmde ise hüngür şakır ağladığımı hatırlıyorum.
Birisi The Champ/ Şampiyon.. Franco Zefirelli gibi muhteşem bir yönetmen, oğlunun eğitim parası için ölümüne dövüşen eski şampiyonun öyküsünün final sahnelerine seyirciyi ağlatmak için tüm hünerlerini kullanmış ve başarmıştı. İstanbul Site sinemasında, çocuk yıldız Rick Schoder, ringten yarı ölü sedye ile taşınan babasının etrafında "Ölme Şampiyon.. Ölme Şampiyon" diye bağırarak dönerken, herkes hem de büyük gürültülerle ağlıyordu. Tabii ben de.. (1979).
Öteki ağlamam Ölü Ozanlar Derneği (Dead Poets Society)'de oldu. Ankara'nın minik bir sinemasındaydım. Finalde Robin Williams öğrencilerine veda mesajını vermek için kürsünün üzerine çıkar.. Tüm öğrenciler de birer birer sıralarının üzerine çıkmaya başlarlar. Tutucu eğitim sistemine baş kaldırı sahnesidir bu.
Gene tüm sinema büyük gürültülerle ağlıyordu. Kendimi tutmak için direndim. Sonra bıraktım ucunu.. (1989)