FATİH Kardeşimin (Altaylı) en büyük hobisidir, otomobil.. İzler, okur, biner, dener, yazar.. Bu yüzden otomobil şirketleri yeni model yaptılar mı, ilk Fatih'i ararlar, doğal olarak..
Tanıtımın en iyisi de anahtar vererek yapılır.. "Bin, dolaş, bak" derler.. Dünyanın en büyük, en ciddi, en önemli gazetelerinin en önemli yazarları arabayı böyle tanır ve yazarlar.
Ferrari bunların başında. Bir defasında yeni modeli Monaco'da tanıtma kararı vermişlerdi.
Fatih, ben, bir kaç yazar daha Türkiye'den, bir yığın da dünyanın dört bir ucundan.
O ünü Grand Otel'de ağırlanıyoruz. Nice'ten helikoperle aldılar. Otele yerleştik.
Aşağı davet ettiler. İndik. Otelin önünde yan yana, rengarenk 20'ye yakın Ferrari.
Yüzlerce insan etrafına toplanmış..
Merakla bakıyorlar..
Ferrariciler hepimize birer anahtar dağıttılar.. "Buyrun, binin gezin" diye..
Bre aman.. Monte Carlo yarışlarından bilirim, o daracık, bol virajlı yolları.. "Yok" dedim.. "Ben kullanmam.."
Biri atıldı.. "Ben senin arabanı sürerim Hıncal Ağbi" diye.. Baktım Volkan Işık, bizim ülkenin en hızlı, en deli ralli sürücüsü.. "Popo terlemesi" denen şey nedir, o gün yaşadım..
Ferrari, bu defa İstanbul'da vermiş Fatih'e yeni modeli, denesin, yazsın diye..
Bir fotoğraflar magazin sayfalarında, Bir iğnelemeler, çamurlar.. Fatih'in Ferrarisi" diye..
Yahu ayıp.. Bir defa işin doğrusunu öğren.
Bir gazeteci büyüğüne bunu yapan, başkasına ne yapmaz, düşünün.
İkincisi..
Bu ülkeye pırıl pırıl bir gazete armağan etmiş, yıllanmış bir gazeteciye Ferrari çok mu?.
Eloğlu arabaları yan yana dizerken, korumasını Bentley'e bindirirken, bu ne aşağılık kompleksidir?.
Şimdi düşünüyorum da.. Bu arkadaşlar benim resmimi çekselerdi, Monaco'da..
"Hıncal Uluç'un yeni Ferrarisi.. Şöförü de Volkan Işık" diye neler döktürürlerdi kim bilir?..