"Şener Hocam içine sindi mi" dedim, Ortaköy'de kahvemizi yudumlarken.. Yıllardır film yapmıyordu. "İçime sinen bir senaryo yok" diyordu hep.. Sonunda Av Mevsimi için kolları sıvadı. Kayboldu. Çalışıyorlardı. Nihayet ortaya çıktığında "Hemen hemen son şeklini izledim sonunda" deyince sordum ben de, "İçine sindi mi" diye..
"Cem'i seyre doyamayacaksın" dedi..
Dediği haklı çıktı.. Cem Yılmaz'ı seyretmeye doyamadım gerçekten.. Harika, gerçekten harika bir oyunculuk sergiliyordu. "Herşey Çok Güzel Olacak"ta bayılmıştım ona ilk.. Sonra saçma sapan güldürü filmlerinde para kazanmıştı. Onu gören gülüyordu zaten. İşi zor da değildi, Recep İvedik'e bayılan ülkede.. Ama onun oyuncu yeteneklerini çok iyi bildiğim için, hayatta her şeyin para, her şeyin otomobil koleksiyonu olmaması gerektiğini düşünüyordum.
Şener gibi bir usta "Doyamayacaksın" deyince heyecanla koştum ve film bitsin istemedim. Cem bitsin istemedim.
Türk sinemasında izlediğim en iyi oyunculuklardan biriydi. Hele de Melisa Sözen'le oynadığı, o elektriklerin kesildiği sahne.. Üstelik sinema tam da bu sahneyi ortasından kesip, 10 dakika ara verdiği ve o güzelliğin içine tükürdüğü halde.. Melisa da muhteşemdi o sahnede. Filmin en unutulmaz sahnesiydi.
Av Mevsimi'nin tüm oyuncuları iyiydi aslında.. Şener Şen artık Nirvana'ya varmış. Al Pacino, Robert de Niro gibi.. Kötü oynaması mümkün değil. Bir rol bu kadar rahat oynanır. Çetin Tekindor da öyle.. Beni şaşırtan Okan Yalabık oldu. Onca ustanın yanında hatta yer yer rol çalarak oynamak.. Ve de Rıza Kocaoğlu.. Dot'un izlediğim en kötü oyunu Malafa'da harikaydı. Burada süper..
Filmdeki tüm oyuncular iyiydi zaten.. Filmi izlenir yapan şey de onların çok ama çok iyi oyunlarıydı.. Bir de Yavuz Turgul'un anlatmadaki ustalığı..
Kötü bir hikâye var ortada.. Başından sonuna inandırıcı olmayan, tersine insanı iten hatalar, yanlışlar, ortada kalan bir sürü "Niçin, neden" sorusu.. Polisiye desen değil. Çünkü en gerzek seyirci bile daha ilk göründüğü sahnede katili biliyor. Polislerin hikâyesi desen, o da değil.. Çünkü üç polisin yaşamlarını belirleyen üç kadın, filmde varla yok gibi.. Onlar hiç anlatılmamış. Hiç tanıtılmamış.
Yani nerden baksan, hikâye de, senaryo da sapır sapır dökülüyor, ama 2.5 saate yakın film, insanı bittiğine üzülecek kadar keyifle izletiyor..
Neden?..
Hani "Şarkı değil, şarkıcı/ The singer, but not the song" derler ya, anglo saksonlar.. Öyle.. Şarkıcılar güzel, berbat şarkıda..
O da yetiyor, Av Mevsimi'ni keyifle seyretmeme.. Size de "Mutlak görün" dememe..