Bir ülkede yargı karar ve uygulamaları vicdanları fena halde sızlatıyor ve adalete güveni temelinden sarsıyorsa, o ülkenin hukuk devleti olduğunu söylemek zordur.
Anayasa referandumu öncesi bu konuyu son kez yazdığımda "13 Eylül pazartesi sabahı ayni Türkiye'ye uyanacaksınız. Yaşamınızda hiçbir değişiklik olmayacak" derken, altını çizdiğim işte bu "Hukuksuzluk" tu.. "Bu ülkenin anayasadan önce hukuk reformuna ihtiyacı var" diye yazıp duruyordum, hemen her gün bir başkası gelen mahkeme kararlarını örnek göstererek.. Ama herkes, hemen herkes öylesine bir "Evet/ Hayır"a takılmıştı ki, başka şey konuşulmuyordu.
Allahtan 12 Eylül geçti de, bazı etkili kalemler, vicdanları fena halde yaralayan Ceza Yasalarımızın ve usullerinin farkına varmaya başladılar.
14 yaşındaki genç kıza birbiri ardına tecavüz eden sürüye verilen komik cezaların gerekçesi olarak "Kızın rızası vardı" denmesi, sapık canilerin mahkemeye kravat takıp, sessiz sedasız oturmalarının "İyi hal" indirimine sebep olması köşelerde fırtına yaratırken, geçen hafta nerdeyse ipleri koparacak karar geldi..
Bursa Ağır Ceza Mahkemesi, otobüs durağına dalıp, bekleyen 5 kişiyi öldüren, beş kişiyi de yaralayan trafik canavarına 5 yıl on ay hapis cezası verdi. Ve 10 aydan beri tutuklu yargılandığı için, içerde kaldığı süreyi yeterli görüp tahliye etti.
5 ölü.. 5 yaralı.. Ve 10 ay yatmak yeterli..
Şimdi dikkat buyurun. Bu sona eren bir davanın kararı.
Beş ölü için on ay yatmak yeterliyse, Türk Hukukuna göre, o zaman, 580 gündür, yani 20 aydır, yani nerdeyse iki senedir mahkum bile olmadan içerde yatan Mustafa Balbay'a uygulanan hukuk nerenin?. Patagonya'nın mı?.
Balbay, 2 yıldır yatıyor. Niye yatıyor, mahkum da olmadığı halde.. Çünkü tutuklu yargılanıyor.. Niye tutuklu?.
Delilleri karartma ihtimali mi var?.
Güldürmeyin beni..
Peki kaçma tehlikesi mi?. Mustafa'yı daha önce de içeri aldılar. Serbest kaldı, doğru işinin başına döndü. Kaçmaya teşebbüs bile etmeden.. Yani öyle bir şey de yok. O zaman niye tutuklu?.
Mahkeme Başkanı, yani yargıçlarının en kıdemlisi her defasında tahliye kararı verirken, öbür iki yargıç "Tutukluluğun devamı" dedikleri için.
Yani Balbay'ı içerde tutan, tartışılmaz bir yasa maddesi de mevcut değil.
Peki ne kadar içerde kalacak?. O da belli değil.
Yargıtay tarafından adı "Ergenekon olduğu iddia edilen" diye konan davanın ne zaman biteceğini tahmin eden yok. Binlerce sayfalık iddialar, on binlerce sayfalık dosyalar, yüzlerce sanık, binlerce tanık..
Yani 5 kişiyi öldürüp, beş kişiyi yaralayana, ağır ceza mahkememiz 10 ay hapsi yeterli bulurken, suçunun ne olduğunu bile bilmeyen, hakkında kesinleşmiş tek hüküm olmayan Balbay, 20 aydır içerde ve daha ne kadar kalacağını da Allah biliyor sadece..
Bu mudur hukuk?..
Bu mudur adalet?..
Geçen hafta Meclisi açarken konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül "Yargılamadaki gecikmeler tutukluluğu fiili mahkumiyete dönüştürmemelidir" derken işte tam da bunu kast ediyordu.
Ediyordu ama, Balbay da yatmaya devam ediyordu.
Ben bu ülkedeki tüm yanlışların baş sorumlusunun Dördüncü Güç Medya olduğunu söyleyip duruyorum.. Gene de söyleyeceğim. Bu ülkede gerçekten bir dördüncü güç olsa, Mustafa Balbay bugün özgür olurdu. Çünkü ne o davanın o kadar uzun sürmesi mümkün olurdu, ne de Balbay'ın mahkum olmadığı halde, ceza gibi, hatta cezadan da ağır (Dikkat buyurun, 5 ölü, on ay) süre içerde kalması..
Ne yaptık biz bu ülkenin yüzlerce köşe yazarı olarak, hukuk adına, hem de meslektaşımız için..
Bir iki kez yazanımız oldu, görevini yaptığını sanan. Ama onlardan fazla, Balbay'ı yargısız infaz ve suçlu ilan edenler yazdı. Hukuksuzluğu savunanlar, adalet anlayışının içine tükürenler yazdı.
Bir meslektaşımızın şahsında dahi, köşe yazarları olarak, adalet adına birleşemedik.
Mustafa'nın köşesi 580 gündür boş.. Aramızda anlaşıp bir, tek bir gün için köşelerimizi boş bıraktık mı mesela, protesto için. Hukuka sahiplenmek, Adalet'i yüceltmek için?..
"Aydınlık için bir dakika karanlık" dedik, bütün ülkede ışıklar söndü.
580 gündür susan Mustafa için bir gün biz sussaydık eğer?.
Cumhurbaşkanını isyan ettiren, Meclis Açış nutku gibi önemli bir belgeye giren adaletsizliğe karşı ne yaptık?.
Biz, Balbay'ın meslektaşları ne yaptık?
Bir kısmımız timsah göz yaşları döktü. Daha fenası, çoğu zil takıp oynadı. Çoğu, başka yazarları da ihbar ettiler.. "Mustafa yetmez.. Şunu da alın, bunu da alın" diye..
Anayasa referandumu yaptık.. "Hukuk" adına "Evet" dedik..
Ama işte 12 Eylül sonrası..
14 yaşında kızın ırzına geçenler dışarda.. Otobüs beklemekten başka suçu olmayan 5 kişiyi öldürenler dışarda..
Suçunun ne olduğunu bilmeyen Mustafa Balbay hala içerde?..
Daha ne kadar içerde kalacak?.
Allah bilir!..
Peki Türkiye, nasıl "Hukuk Devleti" oluyor, hani Anayasası'nın dokunulmaz, sadece ileri götürülebilir ilk üç maddesinde açık seçik kayıtlı olduğu halde?.
Kamu vicdanı şakır şakır kanarken, nasıl Hukuk Devleti oluyor, Türkiye?.. Neye yarıyor Anayasa ve onun dokunulmaz maddeleri?.
Onu da Allah bilir!..
Yani..
Bu ülkede Hukuk, Allahlık!.