Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Dile yeni sözcükler önermek..

Geçen haftaki yazının ikinci bölümüne nihayet sıra geldi.. Türk Dil Kurumu'nun (TDK) yeni önerdiği (Yani olayın iki yıl sonra farkına varan Sevgili medyama göre yeni, çünkü tarih 2008) yeni Türkçe sözcüklerle dalga geçmek üzerine "Yahu arkadaşlar 60 yıl önce bizim kuşak bu hatayı işlerdi. Artık ayıp oluyor" diye yazmış ve TDK'nin görevinin, sözcük önermek olduğunu anlatmıştık. Onlar dilimizdeki yabancı sözcüklere, Türkçe kökenli ve Türk dil bilimine uyumlu karşılıklar önerecekler, halk tutarsa yerleşecek, tutmazsa, unutulup gidecekti. Öyle oluyordu, yıllardır.
Bitirirken dedik ki, "Kaldı ki sözcük önermek sadece TDK'ye has bir hak ve görev değildir.. Peki başka kimler önerebilir?.. O da yarın.."
O yarınlarda gündem sıkıştı. Güncel olmayan konu ertelendi, ertelendi, yani ya tehir edile edile bugüne kaldı..
Biz bu mesleğe başladığımız günlerde maçlar tehir edilirdi. Erteleme sözcüğü kulaklara sert ve yabancı gelir, pek kullanılmazdı. Şimdi "Erteleme Maçı" var. "Tehir maçı" nerdeyse kalmadı.. Niye?.. Halk öyle istedi de ondan..
Peki, dönelim sorumuza..
TDK dışında sözcük önerme kimin hakkıdır, görevidir?..
El cevap!..
Herkesin..
Bu ülkede, hatta bu dünyada yaşayan herkes, Türk diline yeni bir sözcük önerebilir. Hele de günümüzde çok kolay önerebilir..
İnternet!..
Mesela İnternet yerine herkes bir Türkçe sözlük düşünebilir ve bunu, o internet aracılığı ile anında geniş kitlelere duyurabilir..
Eskiden, özellikle yazarlar (Çok okundukları için) sözcük önerme kolaylığı ve itibarına sahiplerdi. Shakespeare'in İngiliz diline çok katkısı olmuştur. Bizde de zaman zaman sözcük öneren edebiyatçı ve gazeteciler var. Son yıllarda Hakkı Ağabey (Devrim), Uzaktan Kumanda için Çekirge sözcüğünü önermişti. Zıp zıp zıplayan hayvan ve zaplatan alet arasında bağlantı kurarak. Bence de, o uzun ve artık kullanılmayan (Halk sadece kumanda diyor) deyimden çok daha iyiydi. Ama tutmadı. Yazık..
Yazarlar ve edebiyatçılar, sadece sözcük de değil, dilde temel değişimler de önerdiler..
Örneğin.. İngilizce'de, sondaki okunmayan "E" harflerinden vazgeçilmesi için bir kampanya pek gürültü çıkarmasa da sürer gider. Bir edebiyatçı ortaya atmış, başkaları da desteklemişti..
Çeşitli ülkelerde büyük harflerin kullanılmasından vazgeçilmesini isteyenler vardır. Gereksiz olduğu ve güçlükler yarattığını söylerler. Biz de ünlü Bab-ı Ali gazeteci ve patronlarından Halil Lütfi büyük harflerin yazı dilinden çıkarılmasını isterdi mesela.. Bakarsanız bir ölçüde ben de karşıyım. Yazılarımda mecbur kalmadıkça büyük harf kullanmam. Bana gönderilen büyük harfle yazılmış yazıları okumaktan da nefret ederim. Ne var ki "Büyük harfler kalksın" demedim. Ama başka şeyler için savaştım. Hâlâ da savaşıyorum..
İşte bir örnek.. İki nokta yan yana.. Türk Dil biliminde Üç nokta yan yana var. İki nokta üst üste var, ama iki nokta yan yana yok.. Neden?.
İki nokta üst üste diye bir terim olduğuna göre, iki noktanın başka şekli de olmalı, mantıken. Üç nokta yan yanada üçüncü noktaya ne gerek var, ayni şeyi ifade etmek için iki nokta yeterliyken. Ben iki nokta yan yanayı ısrarla kullanmaya başladım.. Bugün kullanan bir kaç kişi daha var.. Ben savaşımı sürdüreceğim. Tutarsa, kural olursa ne ala.. Tutmazsa.. Benimle birlikte yok olur gider, bir başkası yeniden ortaya atana kadar. Ben a harfi üzerinde aksan da kullanmam. O ayrı yazı konusu olacak kadar uzun hikaye..
Yazım dilimde de bazı önerilerim var.. Israrla öyle yazıyorum..
Mesela.. Ayni diyorum.. Mütevazi diyorum.. Aynı ve Mütevazı değil.. Osmanlı Türkçesinde Ayni ve Mütevazi'nin başka anlamları var çünkü. Ama bugün o sözcükler kullanılmıyor, unutuldu. İstanbul türkçesinde telaffuz benim yazdığım şekilde..
Ben de onları telaffuz edildikleri gibi yazılmasını öneriyorum.
Her dilin bir örnek lehçesi, şivesi vardır..
Türkçeninki İstanbul Türkçesi.. Bu yüzden Ahçı derim mesela, aşçı yerine..
Klüp, grup demem.. U harfini kullanırım hep.. Çünkü yabancı kökenli bu sözcükler, Türkçede "Tren"deki gibi, yazılmayan ama I ve İ arası okunan bir sesle değil, "U" diye okunurlar. Ben farkın altını yazarak çizmeyi teklif ediyorum yazılarımda.. Tutarsa tutar..
Ben mesleğe başlarken "Ayasofya Camii" denirdi. Çünkü "Cami lafı Arapça.. Arapçada sondaki harf sessiz. O zaman iki sesli harfin arasına giren ulama sessizine ihtiyaç yok" derdi eskiler.. Ben de derdim ki.. Burası Türkiye.. Cami artık Türkçe bir laf. Sonundaki İ harfi de bizde sesli..
O zaman Ayasofya Camisi.. O zamanlar pek yalnızdım. Şiar Yalçın Ustanın izleyicileri "Camii" demekte ısrar ettiler. Ama bugün hemen herkes "Camisi" diyor..
Yani.. Demem o ki..
Dil çok ama çok değişken bir şey.. Dünyanın her dili de böyle.. "Öz Türkçe neymiş, dünyada böyle şey var mı" diyenlerin İngiliz Dili ve Edebiyatı okullarında, hem de İngiltere'de okutulan"Old Prose"dan haberlerinin olmaması mümkün mü?. Eski İngilizceyi, ayrı ders olarak okumazsa, anlamaz, bugün İngiliz çocuğu.. Benim Osmanlıca'yı anlamadığım gibi..
Dil değişmeye devam edecek, değişimleri de, başta Dil Kurumları, yazarlar ve edebiyatçılar olmak üzere, herkes, ama herkes önerecektir. Çünkü dil neticede halkın kullandığı ve tükettiği bir nesnedir. Kullananın öneri hakkı olmaz olur mu?.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA