Rahşan Gülşan, Haber- Turk'te harika bir öneri attı ortaya.. Aslında öneri klasik klarnet Ecesu Sertesen'e ait de, Rahşan aracı olmuş..
"Fazıl Say kardeşim, bu ülkede nasıl bir kamuoyu yaratma gücünüz olduğunu, arabesk üzerine yazdığınız iki satırın kopardığı kıyamet ortaya koydu. O tamam. Şimdi başka bir iş yapalım" diyor..
Dediği, daha doğrusu Ecesu'nun dediği, bir müzikli eylem..
AKM'yi kurtarma adına eylem..
"AKM'nin aylardır kapalı olmasını protesto için dev bir orkestra kuralım ve AKM'nin kapısı önünde dört gün müzik yapalım. Fazıl Say da alsın piyanosunu bizimle çalsın ki, sesimizi dünya duysun" demiş Ecesu..
Vallahi harika fikir.. İşe yarar mı bilmem, ama hiç değilse susup oturmaktan iyidir.
2010.. İstanbul Avrupa Kültür Başkenti ve İstanbul'un Orkestra çukurlu, opera ve bale oynayacak tek salonu kapalı duruyor. Açılacağına dair de en küçük bir işaret yok.
Ben yazıyorum ara ara.. Bunca dev gazete, sus pus olmuş oturuyor. Bunca kültür sanat yazarından yazmış olmak için iki satır karalama ötesinde gık yok.. Bunca opera, bale ve orkestra sanatçısı "Ne güzel, AKM kapalı, biz de boş oturup para alıyoruz. Oh, keka" sessizliği içinde..
Üzerine ölü toprağı serpilmiş İstanbul'a AKM ne gerek?.
İtirazı olan, itiraz eder.. Eylem koyar, dikkat çeker, ses duyurur.. Bunca dünya çapında sanatçıyla ses duyuramıyorsak, AKM'yi kapalı tutanlar haklı demektir.. Şimdi bakın..
"Opera Şehre İniyor" festivali gerçek olsa, Opera gerçekten şehre insin diye bir şeyler yapılırdı. Orkestra çukuru olmayan şehre Opera nasıl inecek?. Ben Yekta Kara'nın yerinde olsam Saraydan Kız Kaçırma'yı saray kapısında değil, AKM'nin önünde sahnelerdim.. O zaman şehre inerdi işte..
***
Size durum özeti..
AKM bir leş. Utanç verici bir leş.. A'dan Z'ye elden geçmesi lazımdı. Zamanın Kültür Bakanı Atilla Koç
"A'dan Z'ye elden geçirene kadar bu çağ dışı binayı yıkalım, yeniden yapalım, daha ucuza gelir" dedi. Haklıydı. Adamla alay ettiler.. "Burayı yıkıp yerine cami yapacaklar" dediler.. Bakan gitti. Leş kaldı.. Yeni bakan Ertuğrul Günay, konuyu ciddi ciddi ele aldı.. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ki, İstanbul Belediye Başkanlığından gelmiştir. Harika bir proje ortaya attı..
"Bu binayı yıkalım. Yanındaki geniş oto parkını yer altına alalım. Kazanılan o araziyi de arsaya ekleyelim. Taksim'in en güzel yerinde kazanılan bu geniş yer için Uluslararası bir mimari yarışması açalım. Kentin simgesi olacak bir Kültür Merkezi yaratalım.."
Projeye yürekten katıldım. Yapılacak en güzel şeydi, ama bir şeyi unutuyorduk. Bu ülkedeki "İstemezükçüler"i..
O leşe sahiplendiler. Mahkemelerden kararlar çıktı. AKM binası öyle kalacaktı. Aynen..
Günay
"O zaman içini işler hale getirelim" dedi, "İstanbul salonsuz kalmasın." Tadilat projeleri hazırlattı. Çok da iyi oldu.. Ama gene ayni güruh ortaya çıktı.. "İstemezük.."
Ne acıdır ki, mahkeme, iç tadilat projesi için de yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kesin kararı da hâlâ vermedi. Günay pes etti. "Salon açılsın da nasıl açılırsa açılsın" dedi.
Her şeyi aynen bırakan, sadece eskimiş koltukları ve tesisatı değiştirmekle yetinen bir proje yaptırdı. Her kuruldan geçti. İhaleye çıktı. Bir şirket kazandı. "Artık kimse itiraz edemez" denirken, Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı itiraz etti. Çünkü tadilat için gereken para, Günay'ın Kültür Bakanlığı'nda değil, İstanbul 2010 Ajansı'ndaydı. Bu ajans da Yazıcı'ya bağlıydı.
Yazıcı parayı vermedi. Çünkü Başbakan Erdoğan "Verme" demişti. Erdoğan en baştaki projesinde ısrarlıydı. Bir şekilde mevcut AKM'yi yıkıp, oto parkla birleştirerek yeni AKM yapacağına inanıyordu. Bunun başarılması için eski AKM'nin kapalı, İstanbul'un salonsuz kalması gerekiyordu. Şimdi tadilat yapılır, AKM açılırsa, artık bir daha yıkmak mümkün olmaz, tüm hayalleri sona ererdi.
Şimdi AKM kapalı.. Başbakan susuyor. Parayı cebinde tutan başbakan yardımcısı susuyor. AKM'nin sahibi Kültür Bakanı susuyor. Medya susuyor. Sanatçılar susuyor. Muhalefet susuyor. En acısı da o.. Bu ülkede muhalefetin de susması..
Susarlar. Ülkede demokrasi var. İsteyen susar..
Opera susuyor.. Bale susuyor.. Sussunlar..
Susmak istemeyen varsa, işte eylem..
AKM önünde 120 kişilik bir senfoni.. Başında Gürer Aykal.. Arkasında 120 kişilik bir koro.. Bir yanda piyanolar.. Fazıl Say, İdil Biret, Gülsin Onaylar.. Bir yanda kemanlar.. Suna Kan, Cihat Aşkınlar.. Tenorlar, sopranolar, baslar, baritonlar..
Dört gün, günde birer saat çalsalar Taksim Meydanı'nda, yer yerinden oynar mı, oynamaz mı?. Dünya duyar mı duymaz mı?.
Duymaz..
Çünkü biz vurdum duymaz bir milletiz..
Bu yazı da yazıldığı ile kalır, binlerce insan içinden (Ama içinden) "Yahu adam ne kadar haklı" derken..