O zaman (70'li yıllar) ben Ankara'da otururdum. Ali Kocatepe İzmir'de.. Hey Dergisi Genel Yayın Müdürü, kuzen Doğan Şener İstanbul'da.. Ama üç evin de üç anahtarı vardı. Üçümüzün de Ankara, İstanbul ve İzmir'de evi vardı yani..
Ali, şarkıcı ve besteciliğinin yanı sıra yapımcılığa soyununca, İstanbul'a daha sık gelmeye başlamıştı.
Bir gün Doğan Baba ile Moda'daki evde oturuyoruz Ali elinde bir albümle girdi. 33'lük dev plaklar vardı o zaman.. Pikaba koydu ve "Dinleyin" dedi..
Dinliyoruz Doğan Baba ile.. Bi hoş dinliyoruz..
Bitti.. Doğan Baba "Satmaz" dedi.. Ali'nin eti ne budu ne?. Sermayesi yok. Kuruşları denkleştirip plak yapıyor.. Satamazsa batar..
"Şarkılar hoş ama bu albüm parasının yarısını bile çıkarmaz, 40 tane satamazsın Ali. Keşke bunca masrafı yapmadan dinletseydin bize" dedim..
"Bugün 40 tane satamam.. Ama ben bu şarkıcıya ve şarkılarına inanıyorum. 40 yıl sonra hâlâ satıyor olacağım. Öyle bir albüm bu.. Moda olmaz. Olmayınca da modası geçmez.."
O albüm o yıl topu topu 2 bin sattı. 100 binler düşük sayılırken.. Ama 40 yıl sonra hala satıyor. O şarkılar 40 yıl sonra hala söyleniyor ve insanlar koşa koşa dinlemeye gidiyorlar..
Bülent Ortaçgil..
Olmalı mı, Olmamalı mı?.. Şık Latife.. Suna Abla.. Yüzünü Dökme Küçük Kız, Anlamsız (O yıllarda Bülent'in lakabı oldu hatta..) Kediler.. Yağmur..
Geçen hafta sonu "Bülent Ortaçgil'in 40 yılı" yazılarıyla doluydu gazeteler..
Ali'yi hatırlayan yoktu. Lambayı tutanlar hep unutulur ya, alev alkışlanırken..
Ali, hüzünlü bir gururla okumuştur o yazıları..