Orkestra da müthişti, şef de.. Ama Viyana Filarmoni ve Riccardo Muti, tahmin ettiğim, beklediğim coşku fırtınasını yaratmadı. Son eser biter bitmez alkışı bile beklemeden açılan kapılara koşanların çokluğu, alkışların cılızlığı, Muti'nin "Bis" yapmasını engelledi. Dünyanın en büyük orkestralarından biri İstanbul konserini bissiz bitirdi..
Neden?.
Sorun seyircide değil.. Repertuarda..
Viyana Filarmoni deyince, insan ister istemez Viyana havasına, beklentisine giriyor. Hele de yılda iki kez, Viyana'dan naklen gelen Yılbaşı ve İlkbahar konserlerinde Viyana müziği ile coşan Türk halkı..
Sen konseri Mozart, Schubert ve Çaykovski'nin üç senfonisi ile bağlarsan, bu tepkiye hazır olmalısın..
Schubert'in Bitmemiş Senfonisi tamam.. Çaykovski'nin hele de Türkiye'nin en önemli isimlerinden birinin, İlhan Selçuk'un Cumhuriyet'e ve İstanbul'a veda gecesine rastlayan Patetik'i de tamam.. Ölüm temalı bu eserini yazdıktan 9 gün sonra koleradan ölen Çaykovski'nin Patetik'i, genel senfoni düzeninin tersine, coşkulu üçüncü bölümü izleyen, ağır tempoyla kapanır. O insanı nerdeyse ayağa fırlatan üçüncü bölümden sonra ölüm temalı dördüncü bölümü dinlerken İlhan Ağabey'in "Veda" yazısının son bölümünü hatırladım. Patetik ona yazılmıştı sanki..
"Bugün pazar!..
Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler...
Nalları dikmezsem..
Daha görüşürüz...
Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola...
İkisine de eyvallah..."
İkisi de vardı Patetik'te.. Önce yaşam, sonra ölüm..
Schubert ve Çaykovski'nin ardına bir Viyana koysaydı Muti, Haliç yıkılırdı..