Uğur Mumcu'nun dediği aslında tam da bu.. Bilmeden fikir sahibi olmak.. Bilmeyince de, onun adı, "Fikir" değil, "Peşin fikir" oluyor..
Bir avuç yaygaracı ortaya çıkmış, "İstemezük" diye bağırıyor.. Neyi istemezlermiş.. Emek sinemasının yıkılmasını..
Yahu Emek sineması yıkılmıyor ki.. Ölmüş bitmiş, insanlar gitmez olmuş, bu yüzden kapanmış bir fare yuvası, bir leş, yeniden hayata döndürülüyor. Yeniden bir yaşam alanı, yeniden bir Beyoğlu Güzelliği oluyor.. Buna nasıl karşı çıkarsınız?..
İçlerinde her şeye karşı olan istemezükçüler var.. İçlerinde "Fırsat bu fırsat, iki satır reklamım olsun, adım, resmim, gazete ve TV'lerde geçsin" diyenler var.. İçlerinde çok başka art niyetlerini, Emek bahanesi ile gerçekleştirmek isteyenler var.. İçlerinde, ne olup bittiği hakkında zerre bilgisi olmadan saf saf "Emek'i yıkmayın" diye ortaya çıkanlar var.
Ama bakın işte size söylüyorum.. İçlerinde son on yıldır, festival dışında Emek sinemasına giden tek kişi yok.. Çünkü Emek gidilecek halde değil. Sattığı bilet meydanda.. Bu satışla, ne o artık oturulmaz hale gelen koltuklarını değiştirebiliyor, ne de artık çağ dışı kalan film oynatma ve ses sistemlerini..
Emek'te en çok anısı olanlardan biriyim.. Ankara'da yaşadığım günlerde İstanbul'a geldiğimde ilk yaptığım iş, Beyoğlu'na çıkmak ve Emek'te film izlemek olurdu.. Hem de karaborsa bilet alırdık.. 1 liralık bilete 5 lira verip salona girebildik mi, bayram yapardık. Öylesi..
TV'nin çıkışıyla sinemalar kapılarına kilit vuracak hale geldiler.. Çoğu kapandı. Yaşayabilenler de bakımsızlıktan hurdaya döndü.
Dünya, TV'lere karşı cep sinemalarını keşfetti.. Büyük salon yerine, yan yana minik sekiz on salon.. Adeta TV'lerde kanal seçer gibi film seçme şansı.. Bu salonlar devasa bir kulise yerleştirildiler. İçinde kafeler olan.. Yeni keşif sinema kompleksleri buluşma yerine dönüşünce, etrafında fast food restoranlar oluştu. Böylece sinema komplekslerinin cazibesi hele de gençler için fena halde artınca, alışveriş merkezleri uyandılar.. Merkezin bir bölümünü sinema ve fast foodculara ayırdılar mı, insanların oraya koşuşacaklarını gördüler.. Gelen nasılsa vitrinlere de takılır, bir dükkâna girer, bir şeyler alırdı.. Denemeler parlak sonuçlar verdi. En iyi sinemalara sahip olan alışveriş merkezleri en öne geçtiler..
Sinema kompleksleri, bir yandan sinemayı kurtarırken, öte yandan alışveriş merkezlerinin de gözdesi oldular.
Bu gelişme, tek tük kalan eski tip devasa sinemaları iyice öldürdü. Beyoğlu'na bakın.. Tarihi İpek sineması depo olarak kullanılıyor. Tarihi Yeni Melek bir gösteri salonuna dönüştürülmek istendi. Olmadı. Tarihi Rüya sineması yok.. Tarihi Sinepop yok.. Tarihi Melek çoktan bitti.. Daha bir çoğu, bitti, bitiyor.. Niye bittiler?..
Çünkü müşteri bitti.. Günün en ileri gösterim ve seslendirme teknikleriyle on çeşit film oynatan ve etraflarındaki kafe, restoran ve her çeşit dükkandan oluşan cazibe merkezlerinin, buluşma ve dolaşma yerlerinin içinde yer alan sinema kompleksleri, tek büyük sinema çağının sonunu getirdi.
Bazı tarihi salonlar, tiyatroya dönüşerek ayakta kalmayı başardılar.. İngiltere dönüşü yazmıştım. Tarihi Picadilly sineması, Londra'da bugün tiyatro olarak yaşamını sürdürüyor.
Emek sinema olarak tükenirken bu hoş salonu "Tiyatro yaparak kurtaralım" önerisini ortaya atmıştım, hem köşemde, hem Yaşamdan Dakikalar'da..
Sinema olarak kurtarmaya çalışmanın abesle iştigal olduğunu söyleyerek. Kös dinlediler. Emek bomboştu. Emek'e kimse gitmiyordu. Emek çöküyordu, kimsenin umurunda değildi. Tıpkı, öteki tarihi sinemalar yok olurken "Gık" demedikleri gibi.. Ne zamanki "Ölmüş" Emek'i kurtarmak için harekete geçildi. Kıyamet o zaman koptu.. Hep öyle oluyor zaten. Leş orda dururken, aldıran yok. "Bu leşi bir yaşam alanına, bir güzelliğe döndürelim" dendi mi, "İstemezük" kıyameti.. Tinercilerin, esrarkeşlerin meskeni, yatacak yeri olmayan fahişelerin işyeri, bir açık hava tuvaletiyken kimsenin ilgilenmediği Kız Kulesi'ni, dünya turizmine açmak için bir proje yapıldığında da kıyamet kopmamış mıydı?.. Hatırlayın.. Ne var ki engel olamadılar. Kız Kulesi temizlendi ve İstanbul'un süsü, gururu bir yaşam alanına döndü..
Ben en son 2 yıl önce gittim Emek'e.. Müdür Hikmet Bey'i, dostlarını kapıda karşılayan, Emek'in en emektarı Hikmet Bey'i çok severdim. Onunla iki çift laf için, açıkçası onun hatrı için giderdim Emek'e.. 10 kişi falan vardı içerde.. 10 dakika arada, ayaklarımın arasındaki kıpırtıyı merak edip baktığımda fareyi görünce, bir daha gitmedim.. Fare insandan korkar. Buna rağmen bir sinema salonunda dolaşıyorsa, bu oranın insansızlaştığını, fare yuvasına dönüştüğünü gösterir. Tarlabaşı Caddesi açılırken bir kaç bina yıkıldığında Beyoğlu'nu nasıl dev farelerin bastığını hatırladım. Emek de öyle olmuştu.
Emek bitmişti..
Ya Rüya'nın, Melek'in, İpek'in ve ötekilerin akıbetine uğrayacak, o leş halinde ölüme terk edilecek, ya depo, hangar olarak sürünecek, ya da..
Şimdi işin o "Ya da" kısmını size yarın anlatacağım..
İçinizde zerre bilgi sahibi olmadan, "İstemezükçüler"e kapılan ve onların yanında yer alanlar varsa, yarını beklesinler..
Size Emek'in mimari, yasal tarihini özetleyeceğim.. Sonra da nasıl kurtarılacağını.. Kararınızı ondan sonra verirsiniz..