'ATEŞ gibi bir nehr akıyordu
Ruhumla o ruhun arasından' demiş Ahmet Haşim.." diye başlıyordu dünkü yazım. Ama başlayamadı.
Çünkü bilgisayarım Aruz vezni nedir bilmiyor.. Bildiği "Nehir, nehir diye yazılır. Nehr diye yazılmaz.."
Kendiliğinden düzeltmiş Haşim'i.. "Ateş gibi bir nehir akıyordu" yapmış, dizeyi.. Buyrun bakalım.. Şimdi kimbilir kaç "Yanlış arayıcı" e-mail yollamıştır, Yasemin'e, "Nehir değil, nehr" diye..
Gene de teşekkürler bilgisayarıma.. Bana, o güzel resimden ve o resmin yer aldığı güzel fuardan bir daha söz etme fırsatı verdi. Siz hâlâ Harbiye Askeri Müzesi'ndeki ArtBosphorus'a gitmediniz mi?. Hâlâ Jale Çelik'in boyadığı Ahmet Haşim şiirlerine bakmadınız mı?. Öteki güzellikler önünde uzun uzun durup, hayatınıza bir güzellik, ruhunuza bir tedavi eklemediniz mi?. Vakit geçirmeyin. Bugünden sonra, iki gün daha var. Pazar gecesi tamam..
Lafı gelmişken.. Bal'ı da izlememişsinizdir herhalde.. Dün okudum.. Berlin'de Altın Ayı alan filmi, 6 bin kişi merak etmiş ülkemde topu topu.. "Avrupa'nın en önemli iki festivalinden birini, Susuz Yaz'dan 46 yıl sonra kazanan ilk Türk filmi nasıl bir şeymiş acaba" diyenlerin sayısı 6 bin.. Yahu sinemayı geçin.. Bu ne meraksızlık?.
Kaldı ki, Bal, enfes bir film..
Sözsüz bir şiir, müziksiz bir senfoni, Bal.. Olur mu?.. Gidin de görün nasıl olur!.. Gördüğüm en doyulmaz filmlerden biri.. Bakmaya doyamadım.. Bitsin istemedim. O kadar güzel, o kadar vurucu, çarpıcı.. O kadar.. O kadar.. O kadar..
Bal'ı görmeyenlere acırım sadece.. Bu güzelliği hayatlarına katmadıkları için acırım.. "Bu filmi biz yaptık. Benim sinemam yaptı" gururunu yaşamadıkları için acırım..
Hadi durmayın.. Hayatınıza bir Bal damlatın!..