Yani nasıl gaza geliyoruz. Nasıl bir kaşık suda fırtına yaratmaya bayılıyoruz. Gazı kimin verdiğini de tahmin ediyorum..
Bu tıp dünyası kadar meslektaşlarını kıskanan başka meslek tanımadım. Birinin adı geçmeye görsün.. Onu yok etmek için kollar nasıl sıvanıyor..
Efendim ekrandan teşhis mi konurmuş?.
Yahu o mu?..
Teşhis hele de günümüzde, 40 çeşit elektronik, manyetik gözlem, 40 çeşit tahlil de yetmiyor, bazen 40 uzmanın konsültasyonu ile konuyor. Gene de yanlış çıkabiliyor..
Teşhis neyle başlıyor.. Şüphe ile.. Hastanın bir şikâyeti oluyor. Onun olmasa da yakınlarının bir gözlemi şüphe yaratıyor. Bu şüphenin sonunda bazen hiçbir şey çıkmıyor, ama bazen de hayat kurtuluyor..
Şüphe nasıl başlıyor?..
Evvela gözle.. Ona bakan bir şeyden şüphe ediyor.. Hele bakan doktorsa, uzmansa, bakış çok önemli..
Çünkü muayene denen şey de, gözle başlar.. Önce bakar doktor...Sonra dinler hastayı..
Sonra dokunur. Koklar.. Onların sonunda gerek görürse, röntgenler, tomografiler, emarlar ve tahliller ister..
Ama işin başı gözdür.. En başı.. Çünkü pek çok hastalık, işaretini gözlere verir..
O zaman bir uzmanın televizyonda birini görmesi, bakması ve şüphesini söylemesi, zararlı mıdır, faydalı mı?.
Gidersin, testleri yaptırırsın. Bir şeyin yoksa ne ala.. Varsa.. Varsa o zaman hayatın kurtulur.. Bunun nesi kötü, nesi ayıp.. Nesi yanlış söyler misiniz?.
Doktorlar,
Haftada iki gece ekrana çıkıyorum. Bir şeyden şüphe ederseniz, ne olur haber verin..